English    Türkçe    فارسی   

3
2507-2556

  • عقل اسیرست و همی خواهد ز حق ** روزیی بی رنج و نعمت بر طبق
  • Akıl bir esirdir. Daima Hak’tan zahmetsizce bir rızık, tabak tabak nimetler ister.
  • روزی بی رنج او موقوف چیست ** آنک بکشد گاو را کاصل بدیست
  • Onun zahmetsizce rızıklanması neye bağlıdır? Kötülüğün aslı olan öküzün öldürülmesine.
  • نفس گوید چون کشی تو گاو من ** زانک گاو نفس باشد نقش تن
  • Nefis, “Benim öküzümü nasıl olurda öldürürsün?” der. Çünkü nefis öküz, ten suretidir.
  • خواجه‌زاده‌ی عقل مانده بی‌نوا ** نفس خونی خواجه گشت و پیشوا 2510
  • Velinimet zâde olan akıl, ihtiyaçlar içinde kalmış, kanlı katil nefis, efendi olmuş, öne geçmiş!
  • روزی بی‌رنج می‌دانی که چیست ** قوت ارواحست و ارزاق نبیست
  • Zahmetsiz rızık nedir, bilir misin? Ruhların gıdası, peygamberlerin rızıkları.
  • لیک موقوفست بر قربان گاو ** گنج اندر گاو دان ای کنج‌کاو
  • Fakat bunu elde etmek, öküzü öldürmeye bağlıdır. Hazine öküzün içindedir ey hazine arayan, yerleri kazıp duran!
  • دوش چیزی خورده‌ام ور نه تمام ** دادمی در دست فهم تو زمام
  • Dün biraz bir şey yemiştim, onun için lâyıkıyla anlatamıyorum. Yoksa bunu tamamıyla anlatır, yuları anlayışının eline teslim ederdim.
  • دوش چیزی خورده‌ام افسانه است ** هرچه می‌آید ز پنهان خانه است
  • Ama dün bir şey yedim demem de masaldan ibaret… Çünkü ne gelirse o gizli evden geliyor.
  • چشم بر اسباب از چه دوختیم ** گر ز خوش‌چشمان کرشم آموختیم 2515
  • Güzel gözlülerden işve, cilve öğrenmişsek neden gözümüzü sebeplere dikip duruyoruz.
  • هست بر اسباب اسبابی دگر ** در سبب منگر در آن افکن نظر
  • Sebeplerin de başka sebepleri var. Sebebe bakma da asıl ona bak!
  • انبیا در قطع اسباب آمدند ** معجزات خویش بر کیوان زدند
  • Peygamberler, sebepleri gidermek için geldiler. Mucizelerini ta Zuhal yıldızına ulaştırdılar.
  • بی‌سبب مر بحر را بشکافتند ** بی زراعت چاش گندم یافتند
  • Sebep ve vesilesiz denizi böldüler, ekmeksizin buğday yığınını buldular.
  • ریگها هم آرد شد از سعیشان ** پشم بز ابریشم آمد کش‌کشان
  • Çalışmaları yüzünden kum taneleri un olurdu. Keçinin yünlerini çektiler mi ellerinde ibrişim olurdu.
  • جمله قرآن هست در قطع سبب ** عز درویش و هلاک بولهب 2520
  • Bütün Kur’an, sebebi gidermeye aittir. Zahiren yoksul olan Peygamber’in yüceliğini, yine zahiren yüce olan Ebuleheb’in helâkini anlatır durur.
  • مرغ بابیلی دو سه سنگ افکند ** لشکر زفت حبش را بشکند
  • Ebabil kuşları iki üçtaş attılar mı o koca Habeş ordusunu kırıp geçirirler.
  • پیل را سوراخ سوراخ افکند ** سنگ مرغی کو به بالا پر زند
  • Ta yukarılarda uçan kuşun attığı bir taş, fili delik deşik eder.
  • دم گاو کشته بر مقتول زن ** تا شود زنده همان دم در کفن
  • Öldürülmüş adama kesilmiş öküzün kuyruğuyla vur da hemen dirilsin, kefeniyle kalksın.
  • حلق‌ببریده جهد از جای خویش ** خون خود جوید ز خون‌پالای خویش
  • Kesilmiş boğazı, yerinden davransın, kanını dökenlerden kanını istesin denir.
  • همچنین ز آغاز قرآن تا تمام ** رفض اسبابست و علت والسلام 2525
  • Bunlar ve bunlara benzer daha nice şeyler var… Kur’an, baştan sona sebepleri, illetleri nefyeder vesselâm.
  • کشف این نه از عقل کارافزا شود ** بندگی کن تا ترا پیداشود
  • Fakat bunları anlamak, işi uzatıp duran aklın harcı değildir. Kulluk et de bunlar sana keşfolsun!
  • بند معقولات آمد فلسفی ** شهسوار عقل عقل آمد صفی
  • Felsefeye sarılan kişinin aklı, akılla anlaşılabilen şeylere bağlanmış kalmıştır. Fakat temiz ve pak kişi, aklın aklının (Akl-ı Küll’ün) tek binicisi oldu.
  • عقل عقلت مغز و عقل تست پوست ** معده‌ی حیوان همیشه پوست‌جوست
  • Aklının aklı içtir, senin aklınsa kabuk. Hayvan midesi daima kabuk arar.
  • مغزجوی از پوست دارد صد ملال ** مغز نغزان را حلال آمد حلال
  • İç arayan, kabuğu sevmez, ondan usanır, bıkar. İç temiz kişilere helâldir, temiz kişilere.
  • چونک قشر عقل صد برهان دهد ** عقل کل کی گام بی ایقان نهد 2530
  • Kabuktan ibaret olan akıl, bir işi yüzlerce delille ancak anlayabilir. Fakat Akl-ı Kül, doğru olduğunu bilmediği yola adımını atar mı hiç?
  • عقل دفترها کند یکسر سیاه ** عقل عقل آفاق دارد پر ز ماه
  • Akıl, defterleri baştanbaşa karalar durur. Aklın aklıysa bütün âlemi ayla, doldurur, nurlandırır.
  • از سیاهی و سپیدی فارغست ** نور ماهش بر دل و جان بازغست
  • O, karadan da kurtulmuştur, aktan da. Onun ayının nuru, gönle de yayılmıştır, sana da.
  • این سیاه و این سپید ار قدر یافت ** زان شب قدرست کاختروار تافت
  • Cüz’i akıl bu karayla akı, yine kadirden, bir yıldız gibi parlayıp âlemi aydınlatan Kadir gecesinden elde etmiştir.
  • قیمت همیان و کیسه از زرست ** بی ز زر همیان و کیسه ابترست
  • Keseyle dağarcığın değeri altındadır. İçinde altın olmayan keseyle dağarcığın ne kıymeti var?
  • همچنانک قدر تن از جان بود ** قدر جان از پرتو جانان بود 2535
  • Nitekim tenin değeri de canla, fakat canın değeri de cananın ışığıyladır.
  • گر بدی جان زنده بی پرتو کنون ** هیچ گفتی کافران را میتون
  • Can, ışıksız diri olsaydı hiç kâfirlere “Ölü” denir miydi?
  • هین بگو که ناطقه جو می‌کند ** تا به قرنی بعد ما آبی رسد
  • Kendine gel, söyle, söyle ki söyleme kabiliyeti bizden sonraki zamanlarda aksın diye ırmak yolunu kazmakta.
  • گرچه هر قرنی سخن‌آری بود ** لیک گفت سالفان یاری بود
  • Her devirde söz söyleyen bulunur; bulunur ama geçmişlerin sözleri daha faydalıdır.
  • نه که هم توریت و انجیل و زبور ** شد گواه صدق قرآن ای شکور
  • Ey şükreden kişi, Tevrat, İncil ve Zebur, Kur’an’ın doğruluğuna şahadet etmedi mi?
  • روزی بی‌رنج جو و بی‌حساب ** کز بهشتت آورد جبریل سیب 2540
  • Zahmetsiz ve sayıya gelmez bir rızık ara da Cebrail sana cennetten elma getirsin.
  • بلک رزقی از خداوند بهشت ** بی‌صداع باغبان بی رنج کشت
  • Hatta bahçıvanın lâflarıyla başın ağrımadan ekmek zahmetine düşmeden cennetin sahibinden rızıklanasın.
  • زانک نفع نان در آن نان داد اوست ** بدهدت آن نفع بی توسیط پوست
  • Çünkü ekmekteki fayda ve lezzet, Allah ihsanıdır. Dilerse sana o faydalı kabuğu, yani ekmeği vasıta etmeksizin de verir.
  • ذوق پنهان نقش نان چون سفره‌ایست ** نان بی سفره ولی را بهره‌ایست
  • Ekmeğin sureti, ekmekteki faydaya, zevk ve lezzete bir sofradır. Fakat sofrasız ekmek yemek, velinin harcıdır.
  • رزق جانی کی بری با سعی و جست ** جز به عدل شیخ کو داود تست
  • Can rızkını senin Davud’un olan şeyhin himmeti olmadıkça nasıl olur da çalışıp çabalamayla elde edebilirsin?
  • نفس چون با شیخ بیند کام تو ** از بن دندان شود او رام تو 2545
  • Nefis şeyhle adım attığını, ona uyduğunu görürse zorla sana râm olur.
  • صاحب آن گاو رام آنگاه شد ** کز دم داود او آگاه شد
  • Öküz sahibi de Davud’un sözünü anlayınca râm oldu.
  • عقل گاهی غالب آید در شکار ** برسگ نفست که باشد شیخ یار
  • Şeyh sana dost oldu mu avda aklın, köpek nefse galip olur.
  • نفس اژدرهاست با صد زور و فن ** روی شیخ او را زمرد دیده کن
  • Nefis, yüzlerce hile, Hud’a sahibi bir ejderhadır. Fakat şeyhin yüzü, o ejderhanın gözüne karşı tutulan bir zümrüttür.
  • گر تو صاحب گاو را خواهی زبون ** چون خران سیخش کن آن سو ای حرون
  • Öküz sahibini zebun etmek istersen onu eşekler gibi bizle, o tarafa sür be hoyrat adam!
  • چون به نزدیک ولی الله شود ** آن زبان صد گزش کوته شود 2550
  • Nefis, Allah velisine, yaklaşırsa dili yüz arşın kısalır.
  • صد زبان و هر زبانش صد لغت ** زرق و دستانش نیاید در صفت
  • Onun yüz dili vardır, her dilinde yüz lûgat, hilesi, riyası anlatılamaz ki!
  • مدعی گاو نفس آمد فصیح ** صد هزاران حجت آرد ناصحیح
  • Öküz nefsi dâva eden fasih sözler söyledi, yüz binlerce doğru olmayan delil getirdi.
  • شهر را بفریبد الا شاه را ** ره نتاند زد شه آگاه را
  • Bütün şehri kandırdı, yalnız padişahı kandıramadı, o her şeyi bilen padişahın yolunu vuramadı!
  • نفس را تسبیح و مصحف در یمین ** خنجر و شمشیر اندر آستین
  • Nefsin sağ elinde tespih ve Kur’an vardır ama yerinde de hançer ve kılıç gizlidir.
  • مصحف و سالوس او باور مکن ** خویش با او هم‌سر و هم‌سر مکن 2555
  • Onun mushafına, onun riyasına kanma… Kendini onunla sırdaş, haldaş yapma!
  • سوی حوضت آورد بهر وضو ** واندر اندازد ترا در قعر او
  • Seni aptes al diye havuzun kenarına getirir de havuza, suyun ta dibine atıverir!