English    Türkçe    فارسی   

3
2794-2843

  • این مثالت را چو زاغ و بوم دان ** که ازیشان پست شد صد خاندان
  • Sen bu getirdiğin misali kuzgun ve baykuş bil… Onların yüzünden yüzlerce ev bark yıkıldı, yerle yeksan oldu!
  • مثلها زدن قوم نوح باستهزا در زمان کشتی ساختن
  • Nuh, gemi yaparken kavminin misaller getirerek alay etmesi
  • نوح اندر بادیه کشتی بساخت ** صد مثل‌گو از پی تسخیر بتاخت 2795
  • Nuh ovada gemi yaparken yüzlerce kişi başına üşüşüp misal getirerek alaya kalkıştılar.
  • در بیابانی که چاه آب نیست ** می‌کند کشتی چه نادان و ابلهیست
  • “Kuyu bile bulunmayan bir ovada gemi yapıyor, bu ne bilgisiz aptal!” dediler.
  • آن یکی می‌گفت ای کشتی بتاز ** و آن یکی می‌گفت پرش هم بساز
  • Biri diyordu ki. “Gemi, hadi yürü koş!” Öbürü diyordu ki: “Bu gemiye bir de kanat tak!”
  • او همی‌گفت این به فرمان خداست ** این بچربکها نخواهد گشت کاست
  • Nuh da “Ben, bunu Allah emriyle yapıyorum, bu alaylarla işime kesat gelmez” demekteydi.
  • حکایت آن دزد کی پرسیدند چه می‌کنی نیم‌شب در بن این دیوار گفت دهل می‌زنم
  • Bir hırsıza "Gece yarısı bu duvar dibinde ne yapıyorsun?" demeleri, hırsızın "davul çalıyorum" demesi
  • این مثل بشنو که شب دزدی عنید ** در بن دیوار حفره می‌برید
  • Şu hikâyeyi dinle de bak! Hırsızlığa alışmış herifin biri bir gece bir duvarın dibini delmekteydi.
  • نیم‌بیداری که او رنجور بود ** طقطق آهسته‌اش را می‌شنود 2800
  • Hasta ev sahibi, gece yarısı yavaş, yavaş bir tak taktır duydu.
  • رفت بر بام و فرو آویخت سر ** گفت او را در چه کاری ای پدر
  • Dama çıkıp aşağıya eğildi, hırsızı görüp “Baba, ne yapıyorsun?
  • خیر باشد نیمشب چه می‌کنی ** تو کیی گفتا دهل‌زن ای سنی
  • Hayırdır, inşallah… Gece yarısı ne ediyorsun, kim sen” dedi. Hırsız “Davulcuyum azizim” diye cevap verdi.
  • در چه کاری گفت می‌کوبم دهل ** گفت کو بانگ دهل ای بوسبل
  • Adam “Peki, burada ne yapıyorsun?” deyince hırsız “Davul çalıyorum” dedi. Ev sahibi dedi ki: “Be adam, davul sesi hani?”
  • گفت فردا بشنوی این بانگ را ** نعره یا حسرتا وا ویلتا
  • Hırsız “Dur hele, sesini yarın duyarsın eyvahlar olsun! Dediğin zaman kulağına dank eder!”
  • آن دروغست و کژ و بر ساخته ** سر آن کژ را تو هم نشناخته 2805
  • Kelîle’ de ki o hikâye de yalan, saçma, düzme… Fakat o saçma hikâyenin ne demek olduğunu, o hikâyenin maksadının anlamadın ki!
  • جواب آن مثل کی منکران گفتند از رسالت خرگوش پیغام به پیل از ماه آسمان
  • Münkirlerin söyledikleri tavşanın aya elçilik ederek file haber getirmesi hikâyesinin hakikati
  • سر آن خرگوش دان دیو فضول ** که به پیش نفس تو آمد رسول
  • A herzevekil, o tavşanın hakikati şeytan’dır. Senin nefsine elçi olarak geldi de,
  • تا که نفس گول را محروم کرد ** ز آب حیوانی که از وی خضر خورد
  • Ahmak nefsini, Hızır’ın içtiği Âbıhayattan mahrum eti.
  • بازگونه کرده‌ای معنیش را ** کفر گفتی مستعد شو نیش را
  • Sen onun manasını ters anladın. Küfür söyledin, azabına hazırlan!
  • اضطراب ماه گفتی در زلال ** که بترسانید پیلان را شغال
  • Arı duru suda ayın hareketini, bununla tavşanın filleri korkuttuğunu anlattın.
  • قصه‌ی خرگوش و پیل آری و آب ** خشیت پیلان ز مه در اضطراب 2810
  • Tavşan hikâyesini, fili, suyu, ayın hareketinden fillerin korkmasını söyledin.
  • این چه ماند آخر ای کوران خام ** با مهی که شد زبونش خاص و عام
  • Fakat ey ham körler, bu ay, halkı da, halkın ileri gelenlerini de zebun etmiş olan aya nasıl benzer ki?
  • چه مه و چه آفتاب و چه فلک ** چه عقول و چه نفوس و چه ملک
  • Ay nerede, güneş nerede, gök nerede akıllar nerede, nefisler nerede, melek nerede?
  • آفتاب آفتاب آفتاب ** این چه می‌گویم مگر هستم بخواب
  • Hatta güneşin güneşi nerede? Nasıl söylerim bu sözü, uykuda mıyım, sayıklıyor muyum?
  • صد هزاران شهر را خشم شهان ** سرنگون کردست ای بد گم‌رهان
  • Ey yol sapıtmış kişiler, padişahların hışmı yüz binlerce şehri harap etmiştir.
  • کوه بر خود می‌شکافد صد شکاف ** آفتابی از کسوفش در شغاف 2815
  • Dağlar bile, onların hışmından yarılır, yüzlerce parça olur… Güneş bile, onların etrafında döner, onları tavaf eder.
  • خشم مردان خشک گرداند سحاب ** خشم دلها کرد عالمها خراب
  • Erlerin hışmı, bulutu kurutur, gönüllerinin kızgınlığı âlemleri yakar, yıkar.
  • بنگرید ای مردگان بی حنوط ** در سیاستگاه شهرستان لوط
  • Ey kefensiz adamcıklar, ey yıkanmamış ölücükler, Lût Peygamber’in şehri nasıl yere battı, ne hale geldi? Bakın da görün!
  • پیل خود چه بود که سه مرغ پران ** کوفتند آن پیلکان را استخوان
  • Fil de kim oluyor ki? Üç tane kuşcağız, o fillerin kemiklerini kırdı.
  • اضعف مرغان ابابیلست و او ** پیل را بدرید و نپذیرد رفو
  • Kuşların en zayıfı Ebabil olduğu halde filleri, bir daha yamanmalarına imkân bulunmayacak bir tarzda yırttı, parçaladı.
  • کیست کو نشنید آن طوفان نوح ** یا مصاف لشکر فرعون و روح 2820
  • Nuh tufanını duymayan yahut Firavunla Musa’nın savaşını işitmeyen var mı?
  • روحشان بشکست و اندر آب ریخت ** ذره ذره آبشان بر می‌گسیخت
  • Ruh gibi olan Musa, onları mağlup etti, sulara boğdu; su da bunları zerre, zerre parçaladı.
  • کیست کو نشنید احوال ثمود ** و آنک صرصر عادیان را می‌ربود
  • Semud kavminin ahvalini, kasırganın âd kavmini mahvettiğini duymayan var mı?
  • چشم باری در چنان پیلان گشا ** که بدندی پیل‌کش اندر وغا
  • Bir defacık olsun gözünü aç da gör: Savaşta filleri yıkıp öldürdüğü halde,
  • آنچنان پیلان و شاهان ظلوم ** زیر خشم دل همیشه در رجوم
  • Bu derecede kuvvetli filler, bu kadar zalim padişahlar bile gönül hışmına uğramışlar, taşlanıp durmaktadırlar.
  • تا ابد از ظلمتی در ظلمتی ** می‌روند و نیست غوثی رحمتی 2825
  • Ebediyen zulmetten zulmete gidiyorlar… Ne yardım eden var, ne imdatlarına yetişen!
  • نام نیک و بد مگر نشنیده‌اید ** جمله دیدند و شما نادیده‌اید
  • İyi adla kötü adı duymadınız mı yoksa? Hakikati herkes gördü de siz görmediniz mi yoksa,
  • دیده را نادیده می‌آرید لیک ** چشمتان را وا گشاید مرگ نیک
  • Görülmüş şeyi görülmemiş sanırsınız, meydanda olan şeyleri bile görmezsiniz ama ölüm, gözlerinizi adamakıllı açacak elbet.
  • گیر عالم پر بود خورشید و نور ** چون روی در ظلمتی مانند گور
  • Tut ki âlem, güneşle, nurla dopdolu… Sen, kör gibi karanlıklara gittikten sonra elbette ondan uzakta kalırsın, mahrum olursun!
  • بی نصیب آیی از آن نور عظیم ** بسته‌روزن باشی از ماه کریم
  • O kerem sahibi aya pencereni kapatırsan o ulu nurdan elbette nasibin olmaz!
  • تو درون چاه رفتستی ز کاخ ** چه گنه دارد جهانهای فراخ 2830
  • Sen köşkten çıkmış, kuyuya girmişsin. Bu geniş âlemlerin ne günahı var?
  • جان که اندر وصف گرگی ماند او ** چون ببیند روی یوسف را بگو
  • Kurt huylarıyla huylanmış olan ruh, Yusuf’un yüzünü nasıl görebilir, söyle!
  • لحن داودی به سنگ و که رسید ** گوش آن سنگین دلانش کم شنید
  • Davud’un sesi dağlara, taşlara ulaştı da yine o taş yüreklilerin kulaklarına girmedi!
  • آفرین بر عقل و بر انصاف باد ** هر زمان والله اعلم بالرشاد
  • Her an akla, insafa aferin! Doğrusunu Allah bilir ya!
  • صدقوا رسلا کراما یا سبا ** صدقوا روحا سباها من سبا
  • Ey Sebâlılar, peygamberleri tasdik edin, Allah’a olan ruhu tasdik edin!
  • صدقوهم هم شموس طالعه ** یومنوکم من مخازی القارعه 2835
  • Tasdik edin; onlar doğmuş güneşlerdir… Onlar sizi kıyametin azaplarından kurtarırlar.
  • صدقوهم هم بدور زاهره ** قبل ان یلقوکم بالساهره
  • Tasdik edin; onlar kıyamet kopmadan önce, oraya varmanızdan evvel sizi de nurlandıran, âlemi de nurlandıran aydın dolunaydır.
  • صدقوهم هم مصابیح الدجی ** اکرموهم هم مفاتیح الرجا
  • Tasdik edin; onlar karanlıkları aydınlatan ışıklardır… Ulu tutun, ağırlayın… Onlar, rica ve niyaz anahtarlarıdır.
  • صدقوا من لیس یرجو خیرکم ** لا تضلوا لا تصدوا غیرکم
  • Hayrınızdan başka bir şey dilemeyenleri tasdik edin… Kendinizden başka kimseyi azdırmayın, kimseye tecavüz etmeyin!
  • پارسی گوییم هین تازی بهل ** هندوی آن ترک باش ای آب و گل
  • Bırak bu Arapça’yı, Farsça konuşalım. Ey sudan topraktan ibaret insan, o Türk’ün Hindusu ol (o güzelin yanağına bi siyah ben kesil!)
  • هین گواهیهای شاهان بشنوید ** بگرویدند آسمانها بگروید 2840
  • Kendinize gelin de padişahların seslerini duyun. Onlara gökler bile inandılar, gökler bile.
  • معنی حزم و مثال مرد حازم
  • İhtiyat ve ihtiyatlı adam
  • یا به حال اولینان بنگرید ** یا سوی آخر بحزمی در پرید
  • Önce gelenlerin hallerine bakın yahut sonradan gelenlerin tarafına doğru ihtiyatla uçun!
  • حزم چه بود در دو تدبیر احتیاط ** از دو آن گیری که دورست از خباط
  • İhtiyat nedir? İki tedbir arasında tereddüde düşmeyip hangisi seni sürçtürmeyecekse onu yapmaktır.
  • آن یکی گوید درین ره هفت روز ** نیست آب و هست ریگ پای‌سوز
  • Birisi, “Bu yedi günlük yolda hiç su yoktur. Bütün yol ayakları yakıp kavuran kumluk” dese,