English    Türkçe    فارسی   

4
3540-3589

  • از سر امرود بن بنماید آن ** منعکس صورت بزیر آ ای جوان 3540
  • O ters şey, armut ağacının üstünde öyle görünür... a genç ağaçtan in de bak!
  • آن درخت هستی است امرودبن ** تا بر آنجایی نماید نو کهن
  • O armut ağacı, varlık ağacıdır... sen orada oldukça sana yeni şey eski görünür.
  • تا بر آنجایی ببینی خارزار ** پر ز کزدمهای خشم و پر ز مار
  • O ağacın üstünde oldukça âlem pis bir dikenlik, kızgın akreplerle, yılanlarla dopdolu bir yer görünür.
  • چون فرود آیی ببینی رایگان ** یک جهان پر گل‌رخان و دایگان
  • Fakat ağaçtan inersen derhal âlemi gül yüzlü dilberlerle, dadılarla, tayalarla dolu görürsün!
  • حکایت آن زن پلیدکار کی شوهر را گفت کی آن خیالات از سر امرودبن می‌نماید ترا کی چنینها نماید چشم آدمی را سر آن امرودبن از سر امرودبن فرود آی تا آن خیالها برود و اگر کسی گوید کی آنچ آن مرد می‌دید خیال نبود و جواب این مثالیست نه مثل در مثال همین قدر بس بود کی اگر بر سر امرودبن نرفتی هرگز آنها ندیدی خواه خیال خواه حقیقت
  • Kötü karının, kocasına o görünen kötü hayaller, armut ağacının üstünden adamın gözüne öyle görünür.. aşağıya in de hayaller gitsin demesi. Birisi, o adamın gördüğü hayal değildi ki derse şu cevabı veririz: Bu misaldir, mesel değil. Misalin bu kadar oluşu da kâfi. Eğer armut ağacına çıkmasaydı ister hayal olsun, ister hakikat gördüklerini görmeyecekti ya!
  • آن زنی می‌خواست تا با مول خود ** بر زند در پیش شوی گول خود
  • Bir kadın oynaşı ile aptal kocasının gözü önünde sevişip buluşmak istiyordu.
  • پس به شوهر گفت زن کای نیکبخت ** من برآیم میوه چیدن بر درخت 3545
  • Kocasına a iyi talihli kişi, ağaca çıkıp meyve toplamak istiyorum dedi.
  • چون برآمد بر درخت آن زن گریست ** چون ز بالا سوی شوهر بنگریست
  • Ağaca çıkınca kocasına baktı ağlamaya başladı.
  • گفت شوهر را کای مابون رد ** کیست آن لوطی که بر تو می‌فتد
  • Dedi ki: A merdut ahlâksız... üstündeki lûti kim?
  • تو به زیر او چو زن بغنوده‌ای ** ای فلان تو خود مخنث بوده‌ای
  • Karı gibi onun altına yatmışsın... meğerse sen ne ibneymişsin!
  • گفت شوهر نه سرت گویی بگشت ** ورنه اینجا نیست غیر من به دشت
  • Kocası senin başın döndü galiba... çünkü burada benden başka kimse yok dedi.
  • زن مکرر کرد که آن با برطله ** کیست بر پشتت فرو خفته هله 3550
  • Kadın o üstüne binen kalpaklı herif kim, söyle hele diye birkaç kere daha sordu, söylendi.
  • گفت ای زن هین فرود آ از درخت ** که سرت گشت و خرف گشتی تو سخت
  • Adam,a kadın ağaçtan in; başın döndü; adam akıllı bunadın sen dedi.
  • چون فرود آمد بر آمد شوهرش ** زن کشید آن مول را اندر برش
  • Kadın, ağaçtan indi; kocası ağaca çıktı. Kadın da oynaşını göğsüne çekti.
  • گفت شوهر کیست آن ای روسپی ** که به بالای تو آمد چون کپی
  • Kocası bağırdı: A orospu maymun gibi üstüne çıkan o adam kim?
  • گفت زن نه نیست اینجا غیر من ** هین سرت برگشته شد هرزه متن
  • Kadın burada benden başka kimse yok ki dedi... kendine gel, senin başın döndü galiba, saçmalama.
  • او مکرر کرد بر زن آن سخن ** گفت زن این هست از امرودبن 3555
  • Adam, bu sözü birkaç kere söylediyse de kadın, "Bu armut ağacından olacak!
  • از سر امرودبن من هم‌چنان ** کژ همی دیدم که تو ای قلتبان
  • Ben de armut ağacının üstündeyken öyle şeyler gördüm be hey kaltaban!
  • هین فرود آ تا ببینی هیچ نیست ** این همه تخییل از امروبنیست
  • Aşağıya inde bak... benden başka kimse yok, bütün bu hayaller armut ağacından!
  • هزل تعلیمست آن را جد شنو ** تو مشو بر ظاهر هزلش گرو
  • Şaka ve lâtife bir şey belletmeye yarar... onu ciddi gibi dinle; görünüşte lâtife oluşuna kapılma!
  • هر جدی هزلست پیش هازلان ** هزلها جدست پیش عاقلان
  • Her ciddi şey, maskaralara göre maskaralık, şakadır... fakat akıllara göre de lâtifeler, ciddidir.
  • کاهلان امرودبن جویند لیک ** تا بدان امرودبن راهیست نیک 3560
  • Aklı kıt olanlar armut ağacı ararlar... fakat bu armut ağacından o armut ağacına uzun bir yol var!
  • نقل کن ز امرودبن که اکنون برو ** گشته‌ای تو خیره‌چشم و خیره‌رو
  • Armut ağacından inde yürümeye koyul... senin gözün de kamaşmış yüzün de!
  • این منی و هستی اول بود ** که برو دیده کژ و احول بود
  • Bu ağaç, benliktir... evvelki varlıktır. İnsan, bu varlıkla kaldıkça gözü şaşı olur, olmayacak şeyler görür.
  • چون فرود آیی ازین امرودبن ** کژ نماند فکرت و چشم و سخن
  • Fakat armut ağacından indin mi düşüncede de bir eğrilik, sapıklık kalmaz, gözde de sözde de!
  • یک درخت بخت بینی گشته این ** شاخ او بر آسمان هفتمین
  • O vakit bu ağacı,dalları yedinci kat göğe kadar yücelmiş büyük bir devlet ağacı olmuş görürsün.
  • چون فرود آیی ازو گردی جدا ** مبدلش گرداند از رحمت خدا 3565
  • Aşağı indin de ondan ayrıldın mı Allah, rahmetiyle o ağacı değiştirir.
  • زین تواضع که فرود آیی خدا ** راست بینی بخشد آن چشم ترا
  • Bu aşağıya inme, bu tevazu yüzünden Allah gözüne doğru bir görüş kabiliyeti verir.
  • راست بینی گر بدی آسان و زب ** مصطفی کی خواستی آن را ز رب
  • Doğru görüş kolay ve bedava olsaydı Mustafa Allahdan bu görüşü diler miydi?
  • گفت بنما جزو جزو از فوق و پست ** آنچنان که پیش تو آن جزو هست
  • Dedi ki: "Yarabbi, yukarıda olsun, aşağıda olsun, her cüzü bana olduğu gibi göster!"
  • بعد از آن بر رو بر آن امرودبن ** که مبدل گشت و سبز از امر کن
  • Aşağıya indikten sonra yine o ağaca çık... çünkü artık o ağaç, "OL" emriyle değişmiş yeşermiştir.
  • چون درخت موسوی شد این درخت ** چون سوی موسی کشانیدی تو رخت 3570
  • Musa'nın ağacına dönmüştür bu ağaç! Pılını pırtını Musa'nın bulunduğu yere çekersen görürüsün ki,
  • آتش او را سبز و خرم می‌کند ** شاخ او انی انا الله می‌زند
  • Bu ağacı ateş yeşertir, neşeli bir hale kor... dalı, "Şüphe yok ben Allahyım der durur!"
  • زیر ظلش جمله حاجاتت روا ** این چنین باشد الهی کیمیا
  • Gölgesinde bütün hacetler reva olur... işte ilâhî kimya böyledir.
  • آن منی و هستیت باشد حلال ** که درو بینی صفات ذوالجلال
  • Artık o benlik, o varlık helâl olur sana... çünkü onda ululuk ıssı Allahnın sıfatlarını görürüsün!
  • شد درخت کژ مقوم حق‌نما ** اصله ثابت و فرعه فی‌السما
  • Eğri ağaç doğrulur, Allah'ı gösterir... "Kökü yerdedir dalları budakları gökte!"
  • باقی قصه‌ی موسی علیه‌السلام
  • که آمدش پیغام از وحی مهم ** که کژی بگذار اکنون فاستقم 3575
  • O ağaca, yani Hz. Musa’ya: “Eğriliği bırak, doğru ol!” diye, mühim bir vahiy gelmiştir. (T.M.)
  • این درخت تن عصای موسیست ** که امرش آمد که بیندازش ز دست
  • Bu beden ağacı, Musa’nın asası gibidir. Musa’ya, “Onu elinden at” diye, emir gelmiştir. (T.M.)
  • تا ببینی خیر او و شر او ** بعد از آن بر گیر او را ز امر هو
  • پیش از افکندن نبود او غیر چوب ** چون به امرش بر گرفتی گشت خوب
  • Hz. Musa, onu yere atmadan evvel asa, değnekten başka bir şey değildi. Fakat Hz. Musa, onu emr-i ilahî ile tekrar eline alınca, iyileşti. (T.M.)
  • اول او بد برگ‌افشان بره را ** گشت معجز آن گروه غره را
  • O asa, evvelce, koyunlara ağaçlardan yaprak çırpmak için kullanılırdı. Musa’nın elinde, Firavun’u ve tebaasını acze düşüren bir mucize oldu. (T.M.)
  • گشت حاکم بر سر فرعونیان ** آبشان خون کرد و کف بر سر زنان 3580
  • Firavun’a uyanların başına hakim kesildi, sularını kana tebdil etti. Ellerini başlarına vurmaya mecbur etti. (T.M.)
  • از مزارعشان برآمد قحط و مرگ ** از ملخهایی که می‌خوردند برگ
  • Ekinlerini çekirgeler yedikleri için, tarlalarının mahsulü, kıtlık ile ölüm oldu. (T.M.)
  • تا بر آمد بی‌خود از موسی دعا ** چون نظر افتادش اندر منتها
  • Nihayet, onların akıbetine nazar eden ve imana gelmeyeceklerini anlayan Hz. Musa’dan, bila ihtiyar bir dua sadır oldu. (T.M.)
  • کین همه اعجاز و کوشیدن چراست ** چون نخواهند این جماعت گشت راست
  • Bu cemaat doğrulmayacak olduktan sonra, bu kadar çalışmak ve mucizeler göstermek ne içindir? (T.M.)
  • امر آمد که اتباع نوح کن ** ترک پایان‌بینی مشروح کن
  • Allah’tan emir geldi ki: “Nuh Peygambere tabiî ol da, işin sonunu görmeyi bırak!” (T.M.)
  • زان تغافل کن چو داعی رهی ** امر بلغ هست نبود آن تهی 3585
  • İşin sonunu, görmezlikten ve bilmezlikten gel! “Allah’ın emirlerini tebliğ eyle!” emri vardır. O emir, boşuna değildir. (T.M.)
  • کمترین حکمت کزین الحاح تو ** جلوه گردد آن لجاج و آن عتو
  • Israrının bir hikmeti, onların inatlarının aşikâr olmasıdır. (T.M.)
  • تا که ره بنمودن و اضلال حق ** فاش گردد بر همه اهل و فرق
  • Böylece, hidayet ve dalaletin Hakk’tan olduğu, açıkça fark edilip herkesçe bilinir. (T.M.)
  • چونک مقصود از وجود اظهار بود ** بایدش از پند و اغوا آزمود
  • Çünkü varlıktan maksat, Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının zuhura gelmesidir. İnsanları, nasihatle ve azdırmakla imtihan gerek! (T.M.)
  • دیو الحاح غوایت می‌کند ** شیخ‌الحاح هدایت می‌کند
  • Şeytan azdırmaya uğraşır, şeyh ise, doğru yola getirmeye çalışır. (T.M.)