English    Türkçe    فارسی   

5
4200-4238

  • ای شهنشه مست تخصیص توند  ** عفو کن از مست خود ای عفومند  4200
  • 4200, Ey padişahlar padişahı, onlar senin hususiyetinden sarhoş olmuşlardır. Ey af eden Tanrı, kendi sarhoşunu affet.
  • لذت تخصیص تو وقت خطاب  ** آن کند که ناید از صد خم شراب 
  • Hitap ettiğin zaman senin hususiyetinin lezzeti, insanı, öyle bir sarhoş eder ki, yüz küp şarap insanı öyle sarhoş edemez.
  • چونک مستم کرده‌ای حدم مزن  ** شرع مستان را نبیند حد زدن 
  • Mademki beni sarhoş ettin, had vurma bana. Şeriat, sarhoşlara had vurmaz.
  • چون شوم هشیار آنگاهم بزن  ** که نخواهم گشت خود هشیار من 
  • Aklım başıma gelsin de o vakit döv. Zaten ben ayılmayı istemiyorum ki.
  • هرکه از جام تو خورد ای ذوالمنن  ** تا ابد رست از هش و از حد زدن 
  • Ey lütuflar ve ihsanlar sahibi Tanrı, senin şarabını içen, ebedî olarak aklından da kurtuldu gitti, had vurulmasından da.
  • خالدین فی فناء سکرهم  ** من تفانی فی هواکم لم یقم  4205
  • Onlar, sarhoşluklarının verdiği yoklukta ebedi olarak kalırlar. Sizin sevginizde yok olan gayri ayılıp kalkamaz.
  • فضل تو گوید دل ما را که رو  ** ای شده در دوغ عشق ما گرو 
  • İhsanın bize yürü der, yürü ey aşkımızın ayranına kapılmış olan!
  • چون مگس در دوغ ما افتاده‌ای  ** تو نه‌ای مست ای مگس تو باده‌ای 
  • Sinek gibi ayranımıza düşmüşsün.. Sen, sarhoş değilsin ey sinek, şarabın ta kendisisin.
  • کرگسان مست از تو گردند ای مگس  ** چونک بر بحر عسل رانی فرس 
  • Ey sinek, gerkesler, senden sarhoş olurlar. Çünkü sen, bal denizine at sürmüşsün.
  • کوهها چون ذره‌ها سرمست تو  ** نقطه و پرگار و خط در دست تو 
  • Dağlar, zerreler gibi senin sarhoşundur. Nokta da senin elindedir, pergel de, çizgi de.
  • فتنه که لرزند ازو لرزان تست  ** هر گران‌قیمت گهر ارزان تست  4210
  • Halkın titrediği fitne, senden titrer.. Her değerli mücevher, sence ucuzdan ucuzdur.
  • گر خدا دادی مرا پانصد دهان  ** گفتمی شرح تو ای جان و جهان 
  • Tanrı, bana beş yüz ağız verseydi de ey can ve ey cihan, seni anlatsaydım.
  • یک دهان دارم من آن هم منکسر  ** در خجالت از تو ای دانای سر 
  • Halbuki bir ağzım var, o da ey sırları bilen Tanrı, senden utancından kırık dökük!
  • منکسرتر خود نباشم از عدم  ** کز دهانش آمدستند این امم 
  • Fakat yokluktan daha kırık dökük olmam ya.. Bunca ümmetler, onun ağzından zuhur etti.
  • صد هزار آثار غیبی منتظر  ** کز عدم بیرون جهد با لطف و بر 
  • Yüzlerce gayb eserleri, Tanrı'nın lütuf ve ihsa-niyle yokluktan dışarı çıkmayı beklemede.
  • از تقاضای تو می‌گردد سرم  ** ای ببرده من به پیش آن کرم  4215
  • Ey keremine kurban olduğum Tanrı, başım, senin havanla dönmede.
  • رغبت ما از تقاضای توست  ** جذبه‌ی حقست هر جا ره‌روست 
  • Sana rağbetimiz, senin dileğinle oluyor. Nerde bir yol yürüyen varsa onu Tanrı cezbesi çekmektedir.
  • خاک بی‌بادی به بالا بر جهد  ** کشتی بی‌بحر پا در ره نهد 
  • Hiç yel olmadan toprak havaya kalkar mı? Hiç deniz olmadan bir gemi, denize ayak atabilir mi?
  • پیش آب زندگانی کس نمرد  ** پیش آبت آب حیوانست درد 
  • Abıhayat önünde kimse ölmez.. Halbuki abıhayat, senin suyunun yanında bir tortudan ibarettir.
  • آب حیوان قبله‌ی جان دوستان  ** ز آب باشد سبز و خندان بوستان 
  • Abıhayat, can kıblesidir. Dostlar, bağlar, bahçeler, suyla yeşerir, güler.
  • مرگ آشامان ز عشقش زنده‌اند  ** دل ز جان و آب جان بر کنده‌اند  4220
  • Ölümü içenler, onun aşkiyle dirildiler; gönüllerini candan da çekmişlerdir, abıhayattan da.
  • آب عشق تو چو ما را دست داد  ** آب حیوان شد به پیش ما کساد 
  • Aşkının suyu mademki bize el verdi, abıhayatını bizce hiçbir değeri yok artık
  • ز آب حیوان هست هر جان را نوی  ** لیک آب آب حیوانی توی 
  • Her can, abıhayattan diridir. Fakat abıhayatın suyu da sensin.
  • هر دمی مرگی و حشری دادیم  ** تا بدیدم دست برد آن کرم 
  • Her an bana bir ölüm, bir haşir verdin de o keremin neler yaptığını gördüm.
  • هم‌چو خفتن گشت این مردن مرا  ** ز اعتماد بعث کردن ای خدا 
  • Senin yeniden dirilteceğine güvenim var; o yüzden bu ölüm, bana uyku gibi görünmede ey Tanrı.
  • هفت دریا هر دم ار گردد سراب  ** گوش گیری آوریش ای آب آب  4225
  • Her an yedi denize de serap olsa ey suyun suyu, sen onu kulağından tutar, getirirsin.
  • عقل لرزان از اجل وان عشق شوخ  ** سنگ کی ترسد ز باران چون کلوخ 
  • Akıl, ecelden titrer durur, halbuki aşk, neşe içindedir. Taş, toprak parçası gibi yağmurdan korkar mı hiç?
  • از صحاف مثنوی این پنجمست  ** بر بروج چرخ جان چون انجمست 
  • Bu cilt, Mesnevi'nin beşinci cildidir. Can göğünün burçlarındaki yıldızlara benzer.
  • ره نیابد از ستاره هر حواس  ** جز که کشتیبان استاره‌شناس 
  • Yıldızları tanıyan gemiciden başkasının duyguları, yıldızla yol bulamaz.
  • جز نظاره نیست قسم دیگران  ** از سعودش غافلند و از قران 
  • Başkaları, yıldızları ancak seyrederler, ne kutlularından haberleri vardır, ne kırandan.
  • آشنایی گیر شبها تا به روز  ** با چنین استارهای دیوسوز  4230
  • Geceleri tâ sabahlara kadar böyle şeytanları yakıp yandıran yıldızlarla aşinalık et.
  • هر یکی در دفع دیو بدگمان  ** هست نفط‌انداز قلعه‌ی آسمان 
  • Her biri, kötü zanna kapılmış Şeytanı defetmek için gök kalesinden âdeta neft atmaktadır.
  • اختر ار با دیو هم‌چون عقربست  ** مشتری را او ولی الاقربست 
  • Yıldızlar, Şeytana akrep gibidirler, fakat müşteriye en yakın bir dosttur onlar.
  • قوس اگر از تیر دوزد دیو را  ** دلو پر آبست زرع و میو را 
  • Yay, okla Şeytanı oklar, bir yere mıhlarsa ekinleri, meyvaları sulamak için kova, suyla dolu.
  • حوت اگرچه کشتی غی بشکند  ** دوست را چون ثور کشتی می‌کند 
  • Balık, gerçi azgınlık gemisini kırarsa da dost için öküz gibi ekin eker.
  • شمس اگر شب را بدرد چون اسد  ** لعل را زو خلعت اطلس رسد  4235
  • Güneş, geceyi aslan gibi paralarsa da lâal, onun yüzünden atlas elbiselere nail olur.
  • هر وجودی کز عدم بنمود سر  ** بر یکی زهرست و بر دیگر شکر 
  • Yokluktan başgösteren her varlık, birine zehirdir, öbürüne şeker.
  • دوست شو وز خوی ناخوش شو بری  ** تا ز خمره‌ی زهر هم شکر خوری 
  • Dost ol, kendi kötü huyundan ayrıl da zehir küpünden bile şeker ye!
  • زان نشد فاروق را زهری گزند  ** که بد آن تریاق فاروقیش قند 
  • Faruki tiryak, ona şeker kesilmişti de onun için zehir, Faruk'a bir zarar vermedi.