English    Türkçe    فارسی   

1
2485-2509

  • آن حکیمش گفت کز جذب سما ** از جهات شش بماند اندر هوا 2485
  • O hakîm, “Altı cihetten de göğün çekmesi yüzünden hava ortasında kalır.
  • چون ز مغناطیس قبه‌‌ی ریخته ** در میان ماند آهنی آویخته‌‌
  • Mıknatıstan bir yuvarlak olsa ortasına konan demir, ortada kalır” diye cevap verdi.
  • آن دگر گفت آسمان با صفا ** کی کشد در خود زمین تیره را
  • Öteki hakîm de “Sâf gök, kara toprağı kendisine çekmez.
  • بلکه دفعش می‌‌کند از شش جهات ** ز آن بماند اندر میان عاصفات‌‌
  • Onu altı taraftan da iter. Ondan dolayı da yeryüzü, kuvvetli yeller ortasında muallâkta kalmıştır” dedi.
  • پس ز دفع خاطر اهل کمال ** جان فرعونان بماند اندر ضلال‌‌
  • Kemâl ehlinin gönülleri de firavunların canlarını böyle defeder de, onlar dalâletde kalırlar.
  • پس ز دفع این جهان و آن جهان ** مانده‌‌اند این بی‌‌رهان بی‌‌این و آن‌‌ 2490
  • Onları bu cihan da defeder, o cihan da. O yolsuzlar da bu yüzden o cihandan da mahrum kalırlar, bu cihanda da.
  • سرکشی از بندگان ذو الجلال ** دان که دارند از وجود تو ملال‌‌
  • Ululuk sahibi Tanrının kullarından, velîlerden baş çeker, uzaklaşırsan bil ki onlar senden hoşlanmıyorlar, onlar seni istemiyorlar.
  • کهربا دارند چون پیدا کنند ** کاه هستی ترا شیدا کنند
  • Onların kehlibarları vardır, meydana çıkarırlarsa senin saman çöpü gibi olan varlığını deliye döndürür, kendilerine çekerler.
  • کهربای خویش چون پنهان کنند ** زود تسلیم ترا طغیان کنند
  • Kehlibarlarını saklarlarsa derhal seni azgınlığa teslim ederler.
  • آن چنان که مرتبه‌‌ی حیوانی است ** کاو اسیر و سغبه‌‌ی انسانی است‌‌
  • Hayvanlık mertebesi nasıl insanlığa esir ve mağlûpsa.
  • مرتبه‌‌ی انسان به دست اولیا ** سغبه چون حیوان شناسش ای کیا 2495
  • İnsan mertebesinin de Tanrı velîlerinin elinde hayvan gibi mağlûp olduğunu anla ey yoksul!
  • بنده‌‌ی خود خواند احمد در رشاد ** جمله عالم را بخوان قل یا عباد
  • Ahmed, irşadederken halka “Kullarım” dedi. Tanrı bütün âlemi “ Kul yâ ibâdî” diye çağır” buyurdu.
  • عقل تو همچون شتربان تو شتر ** می‌‌کشاند هر طرف در حکم مر
  • Senin aklın deveciye benzer, sen de devesin, Akıl, seni, ister istemez hükmünce çekip durmaktadır.
  • عقل عقلند اولیا و عقلها ** بر مثال اشتران تا انتها
  • Velîler, akılların aklıdır. Akıllar da ta en sonuncusuna kadar develere benzer.
  • اندر ایشان بنگر آخر ز اعتبار ** یک قلاووز است جان صد هزار
  • Onlara ibretle bak: bir kılavuz, yüz binlerce can!
  • چه قلاووز و چه اشیربان بیاب ** دیده‌ای کان دیده بیند آفتاب 2500
  • Ne kılavuzu ne deveciyi! Sen, güneşi gören gözü bul da sonra bak!
  • نک جهان در شب بمانده میخ دوز ** منتظر موقوف خورشید است و روز
  • Bütün cihan, gece içinde kalmış, karanlıklara mıhlanmış, güneşi ve gündüzü bekleyip durmakta.
  • اینت خورشیدی نهان در ذره‌‌ای ** شیر نر در پوستین بره‌‌ای‌‌
  • İşte sana zerrede gizli güneş, işte sana kuzu postuna bürünmüş erkek aslan.
  • اینت دریایی نهان در زیر کاه ** پا بر این که هین منه با اشتباه‌‌
  • İşte sana saman altında gizli bir deniz! Kendine gel, o samana şüphe ile ayak basma!
  • اشتباهی و گمانی در درون ** رحمت حق است بهر رهنمون‌‌
  • Ama yol gösterici hakkında içe gelen şüphe, Tanrı rahmetidir.
  • هر پیمبر فرد آمد در جهان ** فرد بود و صد جهانش در نهان 2505
  • Her peygamber dünyaya tek gelmiştir. Tektir ama içinde yüzlerce âlem gizli.
  • عالم کبری به قدرت سحر کرد ** کرد خود را در کهین نقشی نورد
  • Âlem-i Kübra, kudretle sihir yaptı da cirmini, küçücük bir suret içinde gizledi.
  • ابلهانش فرد دیدند و ضعیف ** کی ضعیف است آن که با شه شد حریف‌‌
  • Ahmaklar onu tek ve zayıf gördüler. Hiç padişahın dostu olan zayıf olur mu?
  • ابلهان گفتند مردی بیش نیست ** وای آن کاو عاقبت اندیش نیست‌‌
  • Ahmaklar, "O, ancak bir tek kişiden ibaret!” dediler. Vay âkıbeti düşünmeyen!
  • حقیر و بی‌‌خصم دیدن دیده‌‌های حس صالح و ناقه‌‌ی صالح را، چون خواهد که حق لشکری را هلاک کند در نظر ایشان حقیر نماید خصمان را و اندک اگر چه غالب باشد آن خصم و يقللکم فی أعينهم ليقضي الله أمرا کان مفعولا
  • His gözünün Salih Peygamber’i ve devesini hakîr görmesi… Ulu Tanrı, bir orduyu helâk etmek isterse, düşmanları, galip olsalar bile onlara hor ve pek az gösterir “ Ve yukallilüküm fî a’yünihim liyakdiyallahu ermen kâne mef’ûlâ “
  • ناقه‌‌ی صالح به صورت بد شتر ** پی بریدندش ز جهل آن قوم مر
  • Salih’in devesi görünüşte deveydi, o zâlim kavim, bilgisizlik yüzünden deveyi kestiler.