English    Türkçe    فارسی   

1
3882-3906

  • چون شکسته بند آمد دست او ** پس رفو باشد یقین اشکست او
  • Onun eli, mademki kırıkları sarar, iyileştirir... Şu halde onun kırması şüphe yok ki yapmaktır.
  • گر تو آن را بشکنی گوید بیا ** تو درستش کن نداری دست و پا
  • Fakat sen kırarsan der ki: “Gel yap bakalım.” Elin ayağın yok ki yapamazsın.
  • پس شکستن حق او باشد که او ** مر شکسته گشته را داند رفو
  • Şu halde kırmak, kırığı sarıp iyileştiren adamın hakkıdır.
  • آن که داند دوخت او داند درید ** هر چه را بفروخت نیکوتر خرید 3885
  • Dikmeyi bilen yırtmayı da bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alır.
  • خانه را ویران کند زیر و زبر ** پس به یک ساعت کند معمورتر
  • Evi yıkar, hâk ile yeksan eder; fakat bir anda da daha mamur bir hale getirir.
  • گر یکی سر را ببرد از بدن ** صد هزاران سر بر آرد در زمن‌‌
  • Bir bedenden baş kesti mi yerine derhal yüz binlerce baş izhar eder.
  • گر نفرمودی قصاصی بر جناة ** یا نگفتی فی القصاص آمد حیات‌‌
  • Canilere kısas emretmese, yahut “Kısasta hayat var” demeseydi,
  • خود که را زهره بدی تا او ز خود ** بر اسیر حکم حق تیغی زند
  • Kimin haddi vardı ki kendiliğinden, Tanrı hükmüne esir olmuş bir kişiye kılıç vurabilsin!
  • ز آن که داند هر که چشمش را گشود ** کآن کشنده سخره‌‌ی تقدیر بود 3890
  • Çünkü Tanrı, kimin gözünü açmışsa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir.
  • هر که را آن حکم بر سر آمدی ** بر سر فرزند هم تیغی زدی‌‌
  • O takdir kimin boynuna geçmişse kendi oğlunun başına bile kılıç vurmuştur.
  • رو بترس و طعنه کم زن بر بدان ** پیش دام حکم عجز خود بدان‌‌
  • Yürü, kork ve kötüleri az kına; takdirin hüküm tuzağına karşı aczini bil!
  • تعجب کردن آدم علیه السلام از ضلالت ابلیس لعین و عجب آوردن‌‌
  • Âdem Aleyhisselâm’ın İblis’in sapıklığına şaşması ve ululanması
  • چشم آدم بر بلیسی کو شقی ست ** از حقارت و از زیافت بنگریست‌‌
  • Âdem Peygamber, ansızın esasen şakî olan İblise hor baktı.
  • خویش بینی کرد و آمد خود گزین ** خنده زد بر کار ابلیس لعین‌‌
  • Kendisini beğenip, kendisini ulu görüp melun şeytanın yaptığı işe güldü.
  • بانگ بر زد غیرت حق کای صفی ** تو نمی‌‌دانی ز اسرار خفی‌‌ 3895
  • Tanrı gayreti bağırdı: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun.
  • پوستین را باژگونه گر کند ** کوه را از بیخ و از بن بر کند
  • Eğer Tanrı kürkü ters giyerse dağı bile ta kökünden temelinden söker.
  • پرده‌‌ی صد آدم آن دم بر درد ** صد بلیس نو مسلمان آورد
  • O zaman, yüzlerce Âdem’in perdesini yırtar, yüzlerce yeni müslüman olmuş suçsuz, günahsız iblis yaratır!
  • گفت آدم توبه کردم زین نظر ** این چنین گستاخ نندیشم دگر
  • Âdem “Bu hor görüşten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düşünceye düşmem” dedi.
  • یا غیاث المستغیثین اهدنا ** لا افتخار بالعلوم و الغنی‌‌
  • Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öğünmeye imkân yok.
  • لا تزغ قلبا هدیت بالکرم ** و اصرف السوء الذی خط القلم‌‌ 3900
  • Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet;
  • بگذران از جان ما سوء القضا ** وا مبر ما را ز اخوان صفا
  • Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Tanrı’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
  • تلخ‌‌تر از فرقت تو هیچ نیست ** بی‌‌پناهت غیر پیچا پیچ نیست‌‌
  • Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.
  • رخت ما هم رخت ما را راه زن ** جسم ما مر جان ما را جامه کن‌‌
  • Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!
  • دست ما چون پای ما را می‌‌خورد ** بی‌‌امان تو کسی جان چون برد
  • Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
  • ور برد جان زین خطرهای عظیم ** برده باشد مایه‌‌ی ادبار و بیم‌‌ 3905
  • Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir.
  • ز آن که جان چون واصل جانان نبود ** تا ابد با خویش کور است و کبود
  • Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.