English    Türkçe    فارسی   

2
1345-1369

  • صبغة الله هست خم رنگ هو ** پیسها یک رنگ گردد اندر او 1345
  • Allah gününün rengi Allah boyasıdır. Onda her şey bir renge boyanır.
  • چون در آن خم افتد و گوییش قم ** از طرب گوید منم خم لا تلم‏
  • Birisi küpe düşse de sen, ona kalk desen neşesinden “ Beni kınama. Küp benim” der.
  • آن منم خم خود انا الحق گفتن است ** رنگ آتش دارد الا آهن است‏
  • O “ Ben küpüm” demek “ Ben, Hakkım” demektir. Demir demirdir ama ateş rengine girmiş, o renge boyanmıştır.
  • رنگ آهن محو رنگ آتش است ** ز آتشی می‏لافد و خامش‏وش است‏
  • Demirin rengi, ateşin renginde mahvolmuştur. Sükût eder gibi görünmekle beraber ateş olduğundan da dem vurmaktadır.
  • چون به سرخی گشت همچون زر کان ** پس انا النار است لافش بی‏زبان‏
  • Madendeki altın gibi kızarınca sözü; ağızsız, dudaksız “ Ben ateşim” sözüdür.
  • شد ز رنگ و طبع آتش محتشم ** گوید او من آتشم من آتشم‏ 1350
  • Ateşin rengiyle, ateşin tabiatıyla ululanmıştır da der ki: “ Ben ateşim, ben ateş!
  • آتشم من گر ترا شک است و ظن ** آزمون کن دست را بر من بزن‏
  • Sen şüpheye düşsen de ben ateşim, istersen bir tecrübe et, elini sür.
  • آتشم من بر تو گر شد مشتبه ** روی خود بر روی من یک دم بنه‏
  • Ben ateşim, eğer şüphe ediyorsan bir an olsun yüzünü bana koy! ”
  • آدمی چون نور گیرد از خدا ** هست مسجود ملایک ز اجتبا
  • Âdemoğlu, Allah’tan nurlanırsa seçilir de meleklerin mescudu olur.
  • نیز مسجود کسی کاو چون ملک ** رسته باشد جانش از طغیان و شک‏
  • Canı melek gibi azgınlıktan ve şüpheden kurtulan kişi de âlemde secde eder.
  • آتش چه آهن چه لب ببند ** ریش تشبیه مشبه را مخند 1355
  • Ateş nedir, demir nedir? Dudağını yum. Bu benzetişte bulunanla alay etme.
  • پای در دریا منه کم گوی از آن ** بر لب دریا خمش کن لب گزان‏
  • Ayağını denize pek basma, denizden çok bahsetme… Dudağını ısırarak susup kıyısında dur!
  • گر چه صد چون من ندارد تاب بحر ** لیک می‏نشکیبم از غرقاب بحر
  • Benim gibi yüzlercesi bile denize tahammül edemezler. Fakat yine de denizde boğulmaktan korkmuyor, ona dalmadan duramıyorum.
  • جان و عقل من فدای بحر باد ** خونبهای عقل و جان این بحر داد
  • Canım da denize feda olsun, aklım da. Canın da kan diyetini bu deniz vermekte, aklın da.
  • تا که پایم می‏رود رانم در او ** چون نماند پا چو بطانم در او
  • Ayağım oldukça denizde yürürüm, ayağım kalmazsa yine su kuşları gibi denize dalarım.
  • بی‏ادب حاضر ز غایب خوشتر است ** حلقه گر چه کژ بود نه بر در است‏ 1360
  • Huzur da bulunan bîedep kişi huzurda bulunmayan kişiden daha hoştur. Halka da eğridir ama nihayet kapıda değil mi?
  • ای تن آلوده به گرد حوض گرد ** پاک کی گردد برون حوض مرد
  • Ey teni bulaşmış, pisleşmiş kişi, havuz kenarında dön dolaş. İnsan, havuzun dışındayken nasıl temizlenir?
  • پاک کاو از حوض مهجور اوفتاد ** او ز پاکی خویش هم دور اوفتاد
  • Havuzdan uzak düşen kişi nasıl temiz olur? O adam bâtın temizliğinden bile uzak düşmüştür.
  • پاکی این حوض بی‏پایان بود ** پاکی اجسام کم میزان بود
  • Bu havuzun temizliğinin haddi yoktur. Cisimlerin temizliği ise pek az bir miktarda olabilir.
  • ز انکه دل حوض است لیکن در کمین ** سوی دریا راه پنهان دارد این‏
  • Çünkü gönül havuzdur ama gizli. Bu havuzun, denize gizli bir yolu var.
  • پاکی محدود تو خواهد مدد ** ور نه اندر خرج کم گردد عدد 1365
  • Senin muayyen miktardaki temizliğin yardım ister. Yoksa sayılı şey harcandıkça azalır.
  • آب گفت آلوده را در من شتاب ** گفت آلوده که دارم شرم از آب‏
  • Su, pis adama “ Bana koş” der. Pis adamsa “ Sudan utanıyorum” der.
  • گفت آب این شرم بی‏من کی رود ** بی‏من این آلوده زایل کی شود
  • Su der ki: “ Bu utanma, bensiz nasıl zail olur, bu pislik, bensiz nasıl temizlenir?”
  • ز آب هر آلوده کاو پنهان شود ** الحیاء یمنع الإیمان بود
  • Bulaşık ve pis adam; sudan utanır, gizlenirse bu utanma, “Hayâ, imana mânidir” sözünün tahakkukuna sebep olur.
  • دل ز پایه‏ی حوض تن گلناک شد ** تن ز آب حوض دلها پاک شد
  • Gönül, ten havuzunda çamura bulandı ama ten, gönül havuzunda arındı.