English    Türkçe    فارسی   

2
2785-2809

  • من حسودم از حسد کردم چنین ** من عدویم کار من مکر است و کین‏ 2785
  • Ben hasetçiyim, işte böyle bir hasette bulundum. Düşmanım; işim, gücüm, hile ve kinden ibarettir”
  • گفت اکنون راست گفتی صادقی ** از تو این آید تو این را لایقی‏
  • Muaviye, bunun üzerine “ İşte şimdi doğruyu söyledin, senden bu beklenir, lâyığın budur.
  • عنکبوتی تو مگس داری شکار ** من نیم ای سگ مگس زحمت میار
  • Sen örümceksin, ancak sinek tutabilirsin. Hâlbuki ben sinek değilim, zahmet etme a köpek!
  • باز اسپیدم شکارم شه کند ** عنکبوتی کی بگرد ما تند
  • Ben akdoğanım, beni padişah avlar. Örümcek, etrafımızda nasıl olur da ağ örebilir?
  • رو مگس می‏گیر تا تانی هلا ** سوی دوغی زن مگسها را صلا
  • Kudretin varken yürü, sinek avla, sinekleri bir ayran tası civarına çağır!
  • ور بخوانی تو به سوی انگبین ** هم دروغ و دوغ باشد آن یقین‏ 2790
  • Onları bala çağırsan bile bu çağırış, şüphe yok yalandır, çağırdığın şey de yine ayran!
  • تو مرا بیدار کردی خواب بود ** تو نمودی کشتی آن گرداب بود
  • Sen beni uyandırdın ama o uyandırış, uykunun ta kendisiydi. Bana gemi gösterdin ama gösterdiğin gemi, girdaptan ibaretti.
  • تو مرا در خیر ز آن می‏خواندی ** تا مرا از خیر بهتر راندی‏
  • Sen beni, daha iyi bir hayırdan mahrum etmek için hayra sevkettin” dedi.
  • فوت شدن دزد به آواز دادن آن شخص صاحب خانه را که نزدیک آمده بود که دزد را دریابد و بگیرد
  • Ev sahibinin, hırsızı yakalamak üzereyken birisinin seslenmesi yüzünden kaçırması
  • این بدان ماند که شخصی دزد دید ** در وثاق اندر پی او می‏دوید
  • Bu, şuna benzer: Bir adam, odasında hırsız görüp kovalamaya başladı.
  • تا دو سه میدان دوید اندر پیش ** تا در افگند آن تعب اندر خویش‏
  • Birkaç kere peşinden dolaştı, iyice terledi.
  • اندر آن حمله که نزدیک آمدش ** تا بدو اندر جهد دریابدش‏ 2795
  • Nihayet son saldırışta hırsıza yaklaştı. Bir sıçrasa tutacaktı.
  • دزد دیگر بانگ کردش که بیا ** تا ببینی این علامات بلا
  • Biri “Buraya gel de belâ nişanelerini gör!
  • زود باش و باز گرد ای مرد کار ** تا ببینی حال اینجا زار زار
  • Çabuk ol savaş eri, çabuk gel de burada ki ahvali bir gör” diye bağırdı.
  • گفت باشد کان طرف دزدی بود ** گر نگردم زود این بر من رود
  • Adam, herhalde orada da bir hırsız olacak, hemen gitmezsem başıma belâ kesilecek,
  • در زن و فرزند من دستی زند ** بستن این دزد سودم کی کند
  • Çoluğuma, çocuğuma el uzatacak. O vakit bunu tutmaktan ne faydam olur?
  • این مسلمان از کرم می‏خواندم ** گر نگردم زود پیش آید ندم‏ 2800
  • Bu Müslüman, kerem edip beni çağırıyor. Hemencecik gitmezsem herhalde bir kötülüğü düşeceğim deyip.
  • بر امید شفقت آن نیک خواه ** دزد را بگذاشت باز آمد به راه‏
  • O iyilikçi Müslüman’ın şefkatine güvenerek hırsızı bıraktı yola düzüldü.
  • گفت ای یار نکو احوال چیست ** این فغان و بانگ تو از دست کیست‏
  • Varıp “Aziz dost ne var? Böyle kimin elinden feryat ediyorsun ?” dedi.
  • گفت اینک بین نشان پای دزد ** این طرف رفته ست دزد زن بمزد
  • Adam “İşte, hırsızın ayak izine bak. Hırsız çalacağını çalıp bu tarafa gitmiş.
  • نک نشان پای دزد قلتبان ** در پی او رو بدین نقش و نشان‏
  • İşte o kaltabanın ayak izi. Yürü, bu izi izle, ardından koş!” dedi.
  • گفت ای ابله چه می‏گویی مرا ** من گرفته بودم آخر مر و را 2805
  • Adam “Be ahmak, sen ne söylüyorsun? Ben onu tutmuşum.
  • دزد را از بانگ تو بگذاشتم ** من تو خر را آدمی پنداشتم‏
  • Sen bağırınca koyuverdim. Sen bir eşekmişsin meğerse. Bense seni adam sandım.
  • این چه ژاژست و چه هرزه ای فلان ** من حقیقت یافتم چه بود نشان‏
  • Bu ne herze, bu ne hezeyan? Ben kendisini tutmuştum, ayak izini ne yapayım?” dedi.
  • گفت من از حق نشانت می‏دهم ** این نشان است از حقیقت آگهم‏
  • Sen bir hilebazsın, yahut aptalın birisin. Hatta belki de hırsızın ta kendisisin ve bu işi de mahsus yaptın.
  • گفت طراری تو یا خود ابلهی ** بلکه تو دزدی و زین حال آگهی‏
  • Öbürü “ Ben ayak izini gösteriyorum. İşin haki katından âgahım” dedi.