English    Türkçe    فارسی   

3
1202-1226

  • منبر و محراب سازم بهر تو ** در محبت قهر من شد قهر تو
  • Senin için minberler, mihraplar kurdururum. Ben, seni öyle seviyorum ki senin kahrın, benim demektir.
  • نام تو از ترس پنهان می‌گوند ** چون نماز آرند پنهان می‌شوند
  • Şimdi adını korkudan gizlice söylüyorlar, namaz kılacakları zaman gizleniyorlar.
  • از هراس وترس کفار لعین ** دینت پنهان می‌شود زیر زمین
  • Melûn kâfirlerin korkusundan dinin mağaralarda gizli kalıyor ya...
  • من مناره پر کنم آفاق را ** کور گردانم دو چشم عاق را 1205
  • Bütün âlemi minarelerle dolduracağım, âsilerin gözlerini kör edeceğim ben.
  • چاکرانت شهرها گیرند و جاه ** دین تو گیرد ز ماهی تا به ماه
  • Kulların şehirler alacak, mevkiler bulacak…
  • تا قیامت باقیش داریم ما ** تو مترس از نسخ دین ای مصطفی
  • Dinin balıktan aya kadar her tarafı kaplayacak.
  • ای رسول ما تو جادو نیستی ** صادقی هم‌خرقه‌ی موسیستی
  • Ey Peygamberimiz, sen sihirbaz değilsin, doğrusun… Sen de Musa’nın giydiği elbiseyi giymişsin, sen de onun gibi bir peygambersin.
  • هست قرآن مر تو را همچون عصا ** کفرها را در کشد چون اژدها
  • Kur’an’ın, Musa’nın asâsına benzer küfürleri ejderha gibi sömürüp yutar.
  • تو اگر در زیر خاکی خفته‌ای ** چون عصایش دان تو آنچ گفته‌ای 1210
  • Sen, toprak altında uyursun ama o tertemiz söz asa gibi her şeye agâhtır.
  • قاصدان را بر عصایش دست نی ** تو بخسپ ای شه مبارک خفتنی
  • Kast edenlerin elleri o asaya ulaşamaz. Uyu ey padişah, uyu… Uykun mübarek olsun!
  • تن بخفته نور تو بر آسمان ** بهر پیکار تو زه کرده کمان
  • Bedenin uyur ama nurun göklere ağar, düşmanlarını kahretmek için okunu kur, yayını ger.
  • فلسفی و آنچ پوزش می‌کند ** قوس نورت تیردوزش می‌کند
  • Felsefeci, aleyhine söylenmeye yeltenir ama nurunun oku ağzını oklar, onu susturur.”
  • آنچنان کرد و از آن افزون که گفت ** او بخفت و بخت و اقبالش نخفت
  • Hakikaten de öyle oldu, hatta bu vaatten de üstün şeyler vücuda geldi. O uyudu, fakat bahtı, ikbali uyumadı.
  • جان بابا چونک ساحر خواب شد ** کار او بی رونق و بی‌تاب شد 1215
  • Babalarının canı yavrularım, sihirbaz uyudu mu işinin parlaklığı gider, sihrinin tesiri kalmaz.”
  • هر دو بوسیدند گورش را و تفت ** تا بمصر از بهر آن پیگار زفت
  • Bu sözleri duyup uyandılar, ikisi de kabri öpüp o ulu savaş için Mısır’a hareket ettiler.
  • چون به مصر از بهر آن کار آمدند ** طالب موسی و خانه‌ی او شدند
  • Mısır’a varınca Musa’yı, Musa’nın evini aramaya başladılar.
  • اتفاق افتاد کان روز ورود ** موسی اندر زیر نخلی خفته بود
  • Onların Mısır’a geldikleri gün de Musa, tesadüfen bir hurma ağacının altında uyumaktaydı.
  • پس نشان دادندشان مردم بدو ** که برو آن سوی نخلستان بجو
  • Sordukları adamlar onlara “Varın hurmalıkta arayın” dediler.
  • چون بیامد دید در خرمابنان ** خفته‌ای که بود بیدار جهان 1220
  • Hurmalığa geldikleri zaman bir de baktılar ki hurma fidanlarının dibinde bir uyuyan var, fakat cihanın uyanığı!
  • بهر نازش بسته او دو چشم سر ** عرش و فرشش جمله در زیر نظر
  • Naz ederek baş gözlerini yummuş ama arş da gözlerinin önünde, ferş de!
  • ای بسا بیدارچشم و خفته‌دل ** خود چه بیند دید اهل آب و گل
  • Gözleri açık, fakat gönlü uykuda nice adamlar var… Zaten su ve toprak ehli olanın gözü ne görebilir ki?
  • آنک دل بیدار دارد چشم سر ** گر بخسپد بر گشاید صد بصر
  • Fakat gönlü uyanık olanın baş gözü uyusa bile gönlünde yüzlerce göz açılır.
  • گر تو اهل دل نه‌ای بیدار باش ** طالب دل باش و در پیکار باش
  • Gönül ehli değilsen uyanık ol, uyuma. Bir gönül iste, mücadeleye giriş.
  • ور دلت بیدار شد می‌خسپ خوش ** نیست غایب ناظرت از هفت و شش 1225
  • Gönlün uyandı mı güzelce uyu. Gayri gözünden ne yedi kat gök kaybolur, ne altı cihet!
  • گفت پیغامبر که خسپد چشم من ** لیک کی خسپد دلم اندر وسن
  • Peygamber, “Gözüm uyur ama kalbim nasıl uyur, buna imkân mı var?” dedi.