English    Türkçe    فارسی   

3
2410-2434

  • کژ نهم تا راست گردد این جهان ** حرب خدعه این بود ای پهلوان 2410
  • Bu âlem doğrulsun diye ayağımı eğri atmaktayım. Ey yiğit, savaş hileden ibarettir.”
  • نیست دستوری و گر نه ریختی ** گرد از دریای راز انگیختی
  • İzin yoktu, yoksa Davut, bu sırları döküp saçar, sır denizinden toz koparırdı!
  • همچنین داود می‌گفت این نسق ** خواست گشتن عقل خلقان محترق
  • Davut, bu çeşit söyleyip durmakta, halkın aklını, fikrini yakmaya kalkışmaktayken,
  • پس گریبانش کشید از پس یکی ** که ندارم در یکیی‌اش شکی
  • Arkasından birisi, “Birliğinde hiç şüphem yok” diye Davud’un eteğini çekti.
  • با خود آمد گفت را کوتاه کرد ** لب ببست و عزم خلوتگاه کرد
  • Davut, kendine geldi, sözünü kısa kesti, dudağını yumdu, halvet edeceği yere hareket etti.
  • در خلوت رفتن داود تا آنچ حقست پیدا شود
  • Davud’un, hakkın meydana çıkması için halvete girmesi
  • در فرو بست و برفت آنگه شتاب ** سوی محراب و دعای مستجاب 2415
  • Davut, kapısını kapayıp acele halvet edeceği yere gitti, mihrabına, duanın kabul edildiği yere yöneldi.
  • حق نمودش آنچ بنمودش تمام ** گشت واقف بر سزای انتقام
  • Allah, ona bu işin hakikatini bildirdi, ne gösterdiyse tamamıyla gösterdi. O da işi anladı, öç alınacak kimdir, kısasa layık adam hangisidir, bildi.
  • روز دیگر جمله خصمان آمدند ** پیش داود پیمبر صف زدند
  • Ertesi günü iki davacı ile halk gelip Davud’un huzuruna dikildiler.
  • همچنان آن ماجراها باز رفت ** زود زد آن مدعی تشنیع زفت
  • Davacı yine aynı davayı tekrarladı, birçok ağır sözler söyledi.
  • حکم کردن داود بر صاحب گاو کی از سر گاو برخیز و تشنیع صاحب گاو بر داود علیه السلام
  • Davud’un, öküz sahibi aleyhine hüküm vermesi ve “Sen bu öküzden vazgeç” demesi, bunun üzerine öküz sahibinin Davud Aleyhisselâm’ı kınaması
  • گفت داودش خمش کن رو بهل ** این مسلمان را ز گاوت کن بحل
  • Davud “Sus, bu dâvayı bırak, öküzü bu Müslümana helâl et de yürü git.
  • چون خدا پوشید بر تو ای جوان ** رو خمش کن حق ستاری بدان 2420
  • Yiğit, mademki Allah, senin sırrını açmadı, onun bu sır örtücülüğüne şükret de sükût et” dedi.
  • گفت وا ویلی چه حکمست این چه داد ** از پی من شرع نو خواهی نهاد
  • Öküz sahibi “Bu nasıl hüküm, bu ne biçim adalet? Benim için yeni bir şeriat mı kuracaksın.
  • رفته است آوازه‌ی عدلت چنان ** که معطر شد زمین و آسمان
  • Adalet âleme yayıldı; yer, gök, adaletinle güzel kokulara bürünmüş…
  • بر سگان کور این استم نرفت ** زین تعدی سنگ و که بشکافت تفت
  • Kör köpekler bile bu sistem yapılmadı. Bu tecavüzden, bu cefadan hararetlendi de taş da yarıldı, dağ da!”
  • همچنین تشنیع می‌زد برملا ** کالصلا هنگام ظلمست الصلا
  • Diyor, bu çeşit ağır sözler söylüyor, “Ey ahali, gelin de görün zulmü!” diye bağırıyordu.
  • حکم کردن داود بر صاحب گاو کی جمله مال خود را به وی ده
  • Davud’un öküz sahibine “Bütün malını, mülkünü ona ver” demesi
  • بعد از آن داود گفتش کای عنود ** جمله مال خویش او را بخش زود 2425
  • Davud, ondan sonra dedi ki. “A inatçı, bütün malını mülkünü hemencecik ona bağışla.
  • ورنه کارت سخت گردد گفتمت ** تا نگردد ظاهر از وی استمت
  • Yoksa bak, sana söylüyorum, işin fena olur, yaptığın zulüm ve cefa meydana çıkar.”
  • خاک بر سر کرد و جامه بر درید ** که بهر دم می‌کنی ظلمی مزید
  • Adam, bu söz üzerine başına topraklar serpip elbisesini yırtarak “Her an zulmünü artırıp durmaktasın” dedi.
  • یک‌دمی دیگر برین تشنیع راند ** باز داودش به پیش خویش خواند
  • Yine bir müddet Davud’u kınamaya koyuldu, Davud, tekrar onu huzuruna çağırıp,
  • گفت چون بختت نبود ای بخت‌کور ** ظلمت آمد اندک اندک در ظهور
  • Dedi ki: “Ey bahtı körleşmiş herif, mademki talihin yok, gayri yavaş, yavaş karanlıklar basmaya başladı.
  • ریده‌ای آنگاه صدر و پیشگاه ** ای دریغ از چون تو خر خاشاک و کاه 2430
  • Senin gibi bir eşeğe çerçöple saman bile yazık… Öyle olduğu halde sen yine başköşeyi gözetip duruyorsun ha!
  • رو که فرزندان تو با جفت تو ** بندگان او شدند افزون مگو
  • Yürü çocukların da onun kulu, kölesidir, karın da! Artık fazla söylenme!”
  • سنگ بر سینه همی‌زد با دو دست ** می‌دوید از جهل خود بالا و پست
  • Davacı iki eline taş almış, göğsünü dövmekte, bilgisizliğinden, bir aşağı, bir yukarı gidip gelmekteydi.
  • خلق هم اندر ملامت آمدند ** کز ضمیر کار او غافل بدند
  • Halk da Davud’u kınamaya başladı. Davacının gönlünde ne var, bilmiyorlardı ki,
  • ظالم از مظلوم کی داند کسی ** کو بود سخره‌ی هوا همچون خسی
  • Bir insan, saman çöpü gibi havaya kapılmış, maskara olmuşsa zalimi mazlumdan nasıl fark edebilir?