English    Türkçe    فارسی   

3
3419-3443

  • اندر آخر حمزه چون در صف شدی ** بی زره سرمست در غزو آمدی
  • Son zamanlarındaysa savaş saflarına zırhsız olarak katılır, sarhoşça savaşa atılırdı.
  • سینه باز و تن برهنه پیش پیش ** در فکندی در صف شمشیر خویش 3420
  • Göğsü açık, vücudu çıplak olarak kendini kılıçlara atardı.
  • خلق پرسیدند کای عم رسول ** ای هزبر صف‌شکن شاه فحول
  • Halk, “Ey Peygamber’in amcası, ey saflar yaran aslan, ey erlerin padişahı.
  • نه تو لا تلقوا بایدیکم الی ** تهلکه خواندی ز پیغام خدا
  • Allah buyruğunda“ Nefislerinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın“ emrini okumadın mı ki?
  • پس چرا تو خویش را در تهلکه ** می در اندازی چنین در معرکه
  • Peki, neden kendini böyle bir savaş esnasında tehlikeye atıyorsun?
  • چون جوان بودی و زفت و سخت‌زه ** تو نمی‌رفتی سوی صف بی زره
  • Gençken, iri yapılı ve kuvvetliyken saflara zırhsız katılmazdın.
  • چون شدی پیر و ضعیف و منحنی ** پرده‌های لا ابالی می‌زنی 3425
  • Şimdi ihtiyarladın, zayıfladın, belin büküldü… öyle olduğu halde hiçbir şeye aldırış etmez oldun.
  • لا ابالی‌وار با تیغ و سنان ** می‌نمایی دار و گیر و امتحان
  • Her şeye boş veriyor; bir kılıç ve bir mızrakla savaşa atılıyor, âdeta kendini sınıyorsun.
  • تیغ حرمت می‌ندارد پیر را ** کی بود تمییز تیغ و تیر را
  • Kılıç, ihtiyara hürmet etmez. Hiç kılıçla okun aklı, temyizi olur mu? “ dediler.
  • زین نسق غمخوارگان بی‌خبر ** پند می‌دادند او را از غیر
  • O bîhaberler, Hamza’nın kaydına düşüyorlar, gayretlerinden ona bu çeşit öğütler veriyorlardı.
  • جواب حمزه مر خلق را
  • Hamza’nın halka cevap vermesi
  • گفت حمزه چونک بودم من جوان ** مرگ می‌دیدم وداع این جهان
  • Hazma dedi ki. “Gençken ölümü, bu dünyaya veda etme tarzında görürdüm.
  • سوی مردن کس برغبت کی رود ** پیش اژدرها برهنه کی شود 3430
  • Kim ölüme isteyerek gider? Kim ejderhanın karşısında soyunur?
  • لیک از نور محمد من کنون ** نیستم این شهر فانی را زبون
  • Fakat şimdi Muhammed’in nuruyla bu fâni şehre zebun değilim ki.
  • از برون حس لشکرگاه شاه ** پر همی‌بینم ز نور حق سپاه
  • Duygudan hariç olan ve halk nuru askeriyle dolu bulunan padişah ordugâhını görmekteyim,
  • خیمه در خیمه طناب اندر طناب ** شکر آنک کرد بیدارم ز خواب
  • Çadırlar, çadırlara geçmiş, çadır direklerinin ipleri, iplere sarılmış… Şükürler olsun ki Allah, beni uykudan uyandırdı.
  • آنک مردن پیش چشمش تهلکه‌ست ** امر لا تلقوا بگیرد او به دست
  • Ölüm, kimin nazarında tehlikeyse “Tehlikeye atılmayın“ emri de onadır.
  • و آنک مردن پیش او شد فتح باب ** سارعوا آید مرورا در خطاب 3435
  • Fakat birisinin nazarında ölüm, hakikat kapısının açılışından ibaret olursa ona… “Haydin, çabuk olun“ hitabı gelir.
  • الحذر ای مرگ‌بینان بارعوا ** العجل ای حشربینان سارعوا
  • Ey ölümü görenler, uzaklaşın… Ey haşri, dirilmeyi görenler, çabuk olun!
  • الصلا ای لطف‌بینان افرحوا ** البلا ای قهربینان اترحوا
  • Ey lütuf görenler, ferahlanın, sevinin… Ey kahır görenler, bu bir belâdır, gamlanın!
  • هر که یوسف دید جان کردش فدی ** هر که گرگش دید برگشت از هدی
  • Ölümü, bir Yusuf gören, canını feda eder, kurt olarak görense yolunu sapıtır!
  • مرگ هر یک ای پسر همرنگ اوست ** پیش دشمن دشمن و بر دوست دوست
  • Oğul, herkesin ölümü, kendi rengindendir. Düşmana düşmandır, dosta dost!
  • پیش ترک آیینه را خوش رنگیست ** پیش زنگی آینه هم زنگیست 3440
  • Ayna Türk’e nazaran güzel renktedir. Zenciye nazaran o da zencidir.
  • آنک می‌ترسی ز مرگ اندر فرار ** آن ز خود ترسانی ای جان هوش دار
  • Ey can, aklını başına devşir… Ölümden korkup kaçarsın ya… Doğrucası sen, kendinden korkmaktasın.
  • روی زشت تست نه رخسار مرگ ** جان تو همچون درخت و مرگ برگ
  • Gördüğün, ölümün yüzü değil, kendi çirkin yüzün, canın ağaca benzer… Ölüm, yaprağıdır.
  • از تو رستست ار نکویست ار بدست ** ناخوش و خوش هر ضمیرت از خودست
  • İyiyse de senden yetişmiş, yeşermiştir, kötüyse de. Hoş, nahoş… Gönlüne gelen bir şey, senden senin varlığından gelir.