English    Türkçe    فارسی   

3
4573-4597

  • در فره دادن شنیده در کمون ** حکمت لولا رجال مومنون
  • Peygamber, Hudeybiye’de kâfirlere üstün gelmişken gizlice “İman etmiş erler olmasaydı” hikmetini işitti.
  • دست‌کوتاهی ز کفار لعین ** فرض شد بهر خلاص مومنین
  • Müminlerin halâs olması için melûn kâfirlerden el çekmek farz oldu.
  • قصه‌ی عهد حدیبیه بخوان ** کف ایدیکم تمامت زان بدان 4575
  • Hudeybiye ahdi nasıl oldu, oku da “Allah, kâfirlerin ellerini çekti, size dokunamadılar” ne demektir tamamıyla anla!
  • نیز اندر غالبی هم خویش را ** دید او مغلوب دام کبریا
  • Peygamber galip gelmişken bile kendisini Allah tuzağında mağlup olmuş gördü de
  • زان نمی‌خندم من از زنجیرتان ** که بکردم ناگهان شبگیرتان
  • “Ben sizi ansızın bastırdım, zincirlere vurdum diye gülmüyorum.
  • زان همی‌خندم که با زنجیر و غل ** می‌کشمتان سوی سروستان و گل
  • Sizi zincirlerle, bukağılarla selviliklere, güllük, gülistanlıklara çekiyorum da ona gülüyorum.
  • ای عجب کز آتش بی‌زینهار ** بسته می‌آریمتان تا سبزه‌زار
  • Ne şaşılacak şey… Sizi zincirlere vurup amansız ateşten çayırlıklara, çimenliklere götürüyorum.
  • از سوی دوزخ به زنجیر گران ** می‌کشمتان تا بهشت جاودان 4580
  • Cehennemden ağır zincirlerle ta ebedî cennete kadar sürükleyip götürüyorum, dedi.
  • هر مقلد را درین ره نیک و بد ** همچنان بسته به حضرت می‌کشد
  • İyi, kötü: Bu yolda her mukallidi de böylece bağlı olarak Allah kapısına çekerler.
  • جمله در زنجیر بیم و ابتلا ** می‌روند این ره بغیر اولیا
  • Velilerden başka herkes, bu yolu korku ve belâ zinciriyle aşar.
  • می‌کشند این راه را بیگاروار ** جز کسانی واقف از اسرار کار
  • eksik
  • جهد کن تا نور تو رخشان شود ** تا سلوک و خدمتت آسان شود
  • Gayret et de nurun parlasın, aydın olsun… sülûkun, hizmetin kolaylaşsın.
  • کودکان را می‌بری مکتب به زور ** زانک هستند از فواید چشم‌کور 4585
  • Çocukları da zorla mektebe götürürsün ya… Çünkü onların gözleri kördür, faydalarını görmezler.
  • چون شود واقف به مکتب می‌دود ** جانش از رفتن شکفته می‌شود
  • Ama mektebin faydasını anladılar mı koşa koşa giderler, içleri açılır, neşe duyarlar.
  • می‌رود کودک به مکتب پیچ پیچ ** چون ندید از مزد کار خویش هیچ
  • Çocuk mektebe kıvrana, kıvrana gider. Çalışmasına karşılık hiçbir şey görmemiştir ki!
  • چون کند در کیسه دانگی دست‌مزد ** آنگهان بی‌خواب گردد شب چو دزد
  • Fakat kesesine birkaç para gündelik kondu mu geceyi hırsız gibi uykusuz geçirir.
  • جهد کن تا مزد طاعت در رسد ** بر مطیعان آنگهت آید حسد
  • Gayret et de ibadetinin karşılığı gelsin… Bak o zaman ibadet edenlere nasıl haset edersin.
  • ائتیا کرها مقلد گشته را ** ائتیا طوعا صفا بسرشته را 4590
  • Mukallitlere “Zorla gelin”, yaradılışı temiz kişilere de “İsteyerek gelin” denmiştir.
  • این محب حق ز بهر علتی ** و آن دگر را بی غرض خود خلتی
  • Bu, Allah’ı bir maksat için sever, öbürünün dostluğunda hiçbir garez, hiçbir maksat yoktur.
  • این محب دایه لیک از بهر شیر ** و آن دگر دل داده بهر این ستیر
  • Bu, dadısını sever ama süt için sever. Öbürünü ancak onu âşık olduğundan, o görünmeyen güzele gönül verdiğinden sever.
  • طفل را از حسن او آگاه نه ** غیر شیر او را ازو دلخواه نه
  • Çocuk, dadının güzelliğini anlamaz ki… Onda sütten başka bir istek yoktur.
  • و آن دگر خود عاشق دایه بود ** بی غرض در عشق یک‌رایه بود
  • Öbürüyse zaten dadıya âşıktır... Bu sevgide muradı, maksadı ancak ona ulaşmaktır.
  • پس محب حق باومید و بترس ** دفتر تقلید می‌خواند بدرس 4595
  • Şu halde Allah’tan bir şey umarak, Allah’tan korkarak sevenler, taklit defterinden ders okumaktadırlar.
  • و آن محب حق ز بهر حق کجاست ** که ز اغراض و ز علتها جداست
  • Nerede Hakk’ı ancak hak için seven, garezlerden, maksatlardan ayrılmış âşık?
  • گر چنین و گر چنان چون طالبست ** جذب حق او را سوی حق جاذبست
  • Fakat ister öyle sevsin, ister böyle… Mademki Allah’ı diliyor, onu Hakk’a çeken yine Hakk’tır.