English    Türkçe    فارسی   

3
4642-4666

  • زان نهادیم از ممالک مذهبی ** تا نیاید بر فلکها یا ربی
  • Göklere “Yarabbi” sesi çıkmasın diye ülkelerde yol yordam olarak bu adaleti, bu ihsan kaidesini bir kanun haline getirdik.
  • منگر ای مظلوم سوی آسمان ** کاسمانی شاه داری در زمان
  • Ey mazlum gökyüzüne bakma… Zamanede gök gibi ihsan ve feyz sahibi bir padişahın var, dedi.
  • گفت پشه داد من از دست باد ** کو دو دست ظلم بر ما بر گشاد
  • Sivrisinek dedi ki: “Benim feryadım rüzgârın elinden… O bize zulüm ellerini uzattı, bize zulmetti.
  • ما ز ظلم او به تنگی اندریم ** با لب بسته ازو خون می‌خوریم 4645
  • Onun zulmünden daraldık, onun yüzünden dudağımız yumulu, kanlar yutmaktayız!
  • امرکردن سلیمان علیه السلام پشه‌ی متظلم را به احضار خصم به دیوان حکم
  • Süleyman aleyhisselâm’ın açıklanan sivrisineğe düşmanını da mahkemeye getirmesini emretmesi
  • پس سلیمان گفت ای زیبادوی ** امر حق باید که از جان بشنوی
  • Süleyman, “Ey güzel sesli, Allah emrini candan dinlenmek gerek.
  • حق به من گفتست هان ای دادور ** مشنو از خصمی تو بی خصمی دگر
  • Allah bana dedi ki: “Ey adalet sahibi, hasmı da hazır olmadıkça kimsenin şikâyetini dinleme.
  • تانیاید هر دو خصم اندر حضور ** حق نیاید پیش حاکم در ظهور
  • İki hasım da hazır olmazsa hâkim, hak hangisindedir, bilemez.
  • خصم تنها گر بر آرد صد نفیر ** هان و هان بی خصم قول او مگیر
  • Birisi yalnız gelse de yüzlerce şikâyette bulunsa, yüzlerce feryat etse bile sakın ha, sakın... Hasmı olmadıkça sözünü kabul etme.
  • من نیارم رو ز فرمان تافتن ** خصم خود را رو بیاور سوی من 4650
  • Ben fermandan yüz çeviremem. Hadi git, hasmını al, öyle gel” dedi.
  • گفت قول تست برهان و درست ** خصم من بادست و او در حکم تست
  • Sivrisinek dedi ki: “Sözün doğru, delilin tam yerinde… Düşmanım rüzgâr, o da senin emrinde!”
  • بانگ زد آن شه که ای باد صبا ** پشه افغان کرد از ظلمت بیا
  • O padişah “Ey seher yeli, sivrisinek, zulmünden feryat ediyor… Gel,
  • هین مقابل شو تو و خصم و بگو ** پاسخ خصم و بکن دفع عدو
  • Hadi, geç hasmının karşısına da anlat, ona cevap ver, dâvasını reddet!” dedi.
  • باد چون بشنید آمد تیز تیز ** پشه بگرفت آن زمان راه گریز
  • Rüzgâr, bu emri duyunca çabucacık esip geldi… Fakat sivrisinek kaçma yolunu tuttu!
  • پس سلیمان گفت ای پشه کجا ** باش تا بر هر دو رانم من قضا 4655
  • Süleyman “A sivrisinek nereye? Dur da ikinizi de dinleyip hüküm vereyim” dedi.
  • گفت ای شه مرگ من از بود اوست ** خود سیاه این روز من از دود اوست
  • Sivrisinek dedi ki: “Padişahım, ölümüm, onun varlığından… Zaten günüm, onun dumanından kararmakta.
  • او چو آمد من کجا یابم قرار ** کو بر آرد از نهاد من دمار
  • O gelince ben nasıl durabilirim? Benim kökümü kazan o!”
  • همچنین جویای درگاه خدا ** چون خدا آمد شود جوینده لا
  • Tıpkı bunun gibi Allah tapısını arayan da Allah geldi mi yok olur.
  • گرچه آن وصلت بقا اندر بقاست ** لیک ز اول آن بقا اندر فناست
  • O vuslat ebedîlik içinde ebedîliktir ama o ebedîlik yokluk suretinde tecelli eder.
  • سایه‌هایی که بود جویای نور ** نیست گردد چون کند نورش ظهور 4660
  • Nur arayan gölgeler, nur zuhur etti mi yok olur.
  • عقل کی ماند چو باشد سرده او ** کل شیء هالک الا وجهه
  • Âşık, başını verince akıl kalır mı gayrı? Her şey helâk bulur, yalnız onun hakikati kalır.
  • هالک آید پیش وجهش هست و نیست ** هستی اندر نیستی خود طرفه‌ایست
  • Onun hakikatine karşı var da yok olur, yok da. Yoklukta varlık… Bu, pek acayip bir şey!
  • اندرین محضر خردها شد ز دست ** چون قلم اینجا رسیده شد شکست
  • Bu makamda akıllar elden çıkar, kalem buraya vardı mı kırılır, bir şey yazamaz olur!
  • نواختن معشوق عاشق بیهوش را تا به هوش باز آید
  • Sevgilinin, kendine gelsin diye âşığına iltifat etmesi
  • می‌کشید از بیهشی‌اش در بیان ** اندک اندک از کرم صدر جهان
  • Sadr-ı Cihan, o âşığı yavaş, yavaş istiğrak âleminden çekmekte, söz söyleme makamına getirmekteydi.
  • بانگ زد در گوش او شه کای گدا ** زر نثار آوردمت دامن گشا 4665
  • Padişah âşığın kulağına dedi ki: “Ey yoksul, eteğini aç, sana altın saçmaya geldim.
  • جان تو کاندر فراقم می‌طپید ** چونک زنهارش رسیدم چون رمید
  • Canın ayrılığımla halecan içindeydi… İmdadına geldim, nasıl oldu da ürküp kaçtı?