English    Türkçe    فارسی   

3
634-658

  • گوشه‌ای خالی شد و او با عیال ** رفت آنجا جای تنگ و بی مجال
  • O bucak boşaltılınca şehirli, çoluk, çocuğuyla beraber o daracık, o dönüp kımıldamağa bile imkânsız yere gitti.
  • چون ملخ بر همدگر گشته سوار ** از نهیب سیل اندر کنج غار 635
  • Selden, mağara bucağına sığınmış çekirgeler gibi âdeta birbirlerinin üstüne binmişlerdi.
  • شب همه شب جمله گویان ای خدا ** این سزای ما سزای ما سزا
  • Bütün gece “Aman Yarabbi, sen acı. Biz değil buna, hatta bunun iki yüz misline bile lâyığız.
  • این سزای آنک شد یار خسان ** یا کسی کرداز برای ناکسان
  • Aşağılık kişilerle dost olanın, adam olmayanlara adamlık gösterenlerin lâyığı budur.
  • این سزای آنک اندر طمع خام ** ترک گوید خدمت خاک کرام
  • Ham tamaha düşüp ulular kapısındaki hizmeti bırakan, buna lâyıktır.
  • خاک پاکان لیسی و دیوارشان ** بهتر از عام و رز و گلزارشان
  • Temiz kişilerin taşını, toprağını öpüp yalamak aşağılık adamlara hizmetten, onların bağına, bahçesine nail olmaktan yeğdir.
  • بنده‌ی یک مرد روشن‌دل شوی ** به که بر فرق سر شاهان روی 640
  • Gönlü aydın bir ere kul olmak, padişahların başına taç olmadan daha iyi.
  • از ملوک خاک جز بانگ دهل ** تو نخواهی یافت ای پیک سبل
  • Ey yol çavuşu, ey aykırı yollarda koşup duran, sen şu toprak yüzündeki padişahlardan davul sesinden başka bir şey bulamazsın ki.
  • شهریان خود ره‌زنان نسبت بروح ** روستایی کیست گیج و بی فتوح
  • Şehirliler bile ruha nispetle yol uran hırsızlardan ibaretken köylü dediğim kim oluyor? Feyizden mahrum bir ahmak!
  • این سزای آنک بی تدبیر عقل ** بانگ غولی آمدش بگزید نقل
  • Aklına, tedbirine uymayıp gulyabani sesi duyunca o sese tabi olana bu layıktır” diyorlardı.
  • چون پشیمانی ز دل شد تا شغاف ** زان سپس سودی ندارد اعتراف
  • Yaptığı işe candan gönülden nâdim oldu, oldu ama artık soğuk soğuk ah etmenin ne faydası var.
  • آن کمان و تیر اندر دست او ** گرگ را جویان همه شب سو بسو 645
  • Şehirli de bütün gece elinde yayla ok, her yanı gezip dolaşmakta, her tarafta kurt araştırmaktaydı.
  • گرگ بر وی خود مسلط چون شرر ** گرگ جویان و ز گرگ او بی‌خبر
  • Hâlbuki asıl kurt, kıvılcım gibi ona sıçramış, musallat olmuştu da o bundan habersiz hâlâ kurt arıyordu.
  • هر پشه هر کیک چون گرگی شده ** اندر آن ویرانه‌شان زخمی زده
  • Sivrisineklerle pireler, kurt gibi o viranede onların başına üşüşmüş, onları yaralayıp duruyordu.
  • فرصت آن پشه راندن هم نبود ** از نهیب حمله‌ی گرگ عنود
  • İnatçı kurdun saldırması korkusuyla sivrisinekleri kovmaya da mecalleri yoktu.
  • تا نباید گرگ آسیبی زند ** روستایی ریش خواجه بر کند
  • Kurt gelir de sürüye bir ziyan verirse köylü şehirlinin saçını, sakalını yolardı.
  • این چنین دندان‌کنان تا نیمشب ** جانشان از ناف می‌آمد به لب 650
  • Dertleri aşırı bir derecede, yürekleri ağızlarına gelmiş bir hâlde beklerken,
  • ناگهان تمثال گرگ هشته‌ای ** سر بر آورد از فراز پشته‌ای
  • Ansızın bir tepeden saldırıp gelmekte olan bir kurt karaltısı göründü.
  • تیر را بگشاد آن خواجه ز شست ** زد بر آن حیوان که تا افتاد پست
  • Şehirli, yayını kurup bir ok attı, hayvanı vurdu, tepeden aşağı düşürdü.
  • اندر افتادن ز حیوان باد جست ** روستایی های کرد و کوفت دست
  • Hayvan düşerken bir yellendi. Köylü, duyup eyvah dedi, ellerini dizlerine vurdu.
  • ناجوامردا که خرکره‌ی منست ** گفت نه این گرگ چون آهرمنست
  • “Be hey mürüvvetsiz, eşeğimin sıpasını vurdun” dedi. Şehirli, “Yok canım, dev gibi kurt.
  • اندرو اشکال گرگی ظاهرست ** شکل او از گرگی او مخبرست 655
  • Karaltısına baksana, kurdun ta kendisi. Şeklinden de kurt olduğu anlaşılıp duruyor” dediyse de,
  • گفت نه بادی که جست از فرج وی ** می‌شناسم همچنانک آبی ز می
  • Köylü, “Hayır. Yellendi ya... Tanıdım ben. Onun yellenmesini suyu şaraptan nasıl ayırt edersem öyle ayırt eder, anlarım.
  • کشته‌ای خرکره‌ام را در ریاض ** که مبادت بسط هرگز ز انقباض
  • Çayırlıkta benim sıpamı vurdun, öldürdün. Dilerim, neşe yüzü görmeyesin” dedi.
  • گفت نیکوتر تفحص کن شبست ** شخصها در شب ز ناظر محجبست
  • Şehirli, “İyi, bak… Vakit gece. İnsan, geceleyin iyi göremez.