English    Türkçe    فارسی   

3
728-752

  • شید کردی تا به منبر بر جهی ** تا ز لاف این خلق را حسرت دهی
  • Mimbere çıkmaya, lâfla ulu görünüp bu halkı, kendine meftûn etmeye kalkıştın.
  • بس بکوشیدی ندیدی گرمیی ** پس ز شید آورده‌ای بی‌شرمیی
  • Bir hayli çalıştım, fakat bir aşk, bir hararet görmeyince hileye sapıp utanmazlığı ele aldım” dedi.
  • گرمی آن اولیا و انبیاست ** باز بی‌شرمی پناه هر دغاست 730
  • Doğruluk ve yanıp yakılma, velilere âdettir. Utanmazlık da her aşağılık kişinin sığındığı bir sanat.
  • که التفات خلق سوی خود کشند ** که خوشیم و از درون بس ناخوشند
  • Bu suretle neşeliyiz diye halkı kendilerine çekerler ama iç yüzlerine bakılırsa hiç de hoş değildirler.
  • چرب کردن مرد لافی لب و سبلت خود را هر بامداد به پوست دنبه و بیرون آمدن میان حریفان کی من چنین خورده‌ام و چنان
  • Yalan dâvalarda bulunan birisinin her sabah bir kuyruk parçasıyla dudağını, bıyığını yağlayıp “Ben şunu yedim, bunu yedim” diye dostlarının arasına çıkması
  • پوست دنبه یافت شخصی مستهان ** هر صباحی چرب کردی سبلتان
  • Aşağılık bir adam, bir kuyruk parçası buldu. Her sabah bıyıklarını onunla da yağlar,
  • در میان منعمان رفتی که من ** لوت چربی خورده‌ام در انجمن
  • Devlet sahiplerinin yanına varıp “Evde yağlı yemek yedim” der,
  • دست بر سبلت نهادی در نوید ** رمز یعنی سوی سبلت بنگرید
  • Sözünün doğruluğunu ispat için de, bıyıklarıma bakın gibilerden eliyle bıyıklarını sıvazlar.
  • کین گواه صدق گفتار منست ** وین نشان چرب و شیرین خوردنست 735
  • “İşte sözümün doğruluğuna şahit... Bıyıklarım, yağlı, yağlı şeyler yediğime delil” demek isterdi.
  • اشکمش گفتی جواب بی‌طنین ** که اباد الله کید الکاذبین
  • Karnı ise sessiz, sadasız “Allah, yalancıların düzenini kurutsun!
  • لاف تو ما را بر آتش بر نهاد ** کان سبال چرب تو بر کنده باد
  • Senin lâfın bizi ateşlere yaktı. O yağlı bıyığın kökünden kopsun.
  • گر نبودی لاف زشتت ای گدا ** یک کریمی رحم افکندی به ما
  • A yoksul, şu kötü dâvan olmasaydı belki bir kerem sahibi bize acırdı.
  • ور نمودی عیب و کژ کم باختی ** یک طبیبی داروی او ساختی
  • Yahut da noksanını, yoksulluğunu söyleseydin, bu yalanları, bu düzenleri düzüp koşmasaydın, bir doktor çıkarda derdine deva ederdi.” derdi.
  • گفت حق که کژ مجنبان گوش و دم ** ینفعن الصادقین صدقهم 740
  • Allah ”Ey eğri adam, kulağını, kuyruğunu sallama. Doğrulara, doğrulukları fayda verir” dedi.
  • گفت اندر کژ مخسپ ای محتلم ** آنچ داری وا نما و فاستقم
  • A cenabet, mağarada eğri büğrü yatma. Neyin varsa göster, “doğrul, doğru ol”
  • ور نگویی عیب خود باری خمش ** از نمایش وز دغل خود را مکش
  • Ayıbını söylemiyorsan bari sus, gösterişte, hileyle kendini öldürme!
  • گر تو نقدی یافتی مگشا دهان ** هست در ره سنگهای امتحان
  • Bir para elde ettiysen ağzını açma. Yolda sınama taşları var.
  • سنگهای امتحان را نیز پیش ** امتحانها هست در احوال خویش
  • Sınama taşlarının önünde de halli hallerine sınamalar var, onlar da imtihanlara tabi!
  • گفت یزدان از ولادت تا بحین ** یفتنون کل عام مرتین 745
  • Allah, “Doğumdan bu ana kadar onlara her iki kere sınanırlar” dedi.
  • امتحان در امتحانست ای پدر ** هین به کمتر امتحان خود را مخر
  • Babam, imtihan içinde imtihan var. Derlen toplan da ufacık bir imtihanla kendini satma!
  • آمن بودن بلعم باعور کی امتحانها کرد حضرت او را و از آنها روی سپید آمده بود
  • Bâbûr oğlu Bel’am’ın Allah imtihanlarından yüzü ak çıkacağına emin olması
  • بلعم باعور و ابلیس لعین ** ز امتحان آخرین گشته مهین
  • Bâbûr oğlu Bel’am’la melûn iblis, en son imtihanda alçaldılar.
  • او بدعوی میل دولت می‌کند ** معده‌اش نفرین سبلت می‌کند
  • “O adam da kendi iddiasınca devletli görünürdü ya, fakat midesi, bıyığına lânet eder,
  • کانچ پنهان می‌کند پیدایش کن ** سوخت ما را ای خدا رسواش کن
  • “Yarabbi, şu adamın gizlendiğini sen dışarıya vur, meydana çıkar. Bizi yaktı, yandırdı, sen onu rüsvay et” derdi.
  • جمله اجزای تنش خصم ویند ** کز بهاری لافد ایشان در دیند 750
  • Onun bedeninin bütün cüzleri, ona düşman olmuştu. O, bahardan dem vurdu ama onlar, kışın ta kendisindeydiler.
  • لاف وا داد کرمها می‌کند ** شاخ رحمت را ز بن بر می‌کند
  • Adam, ihsandan, keremden dem vururdu ama merhamet dalını, ta kökünden kesmekteydi.
  • راستی پیش آر یا خاموش کن ** وانگهان رحمت ببین و نوش کن
  • Ya doğru ol, doğruluğunu göster yahut sus da merhamete eriş, sonra coş!