English    Türkçe    فارسی   

3
887-911

  • آنچ این فرعون می‌ترسد ازو ** هست شد این دم که گشتم جفت تو
  • Firavunun korktuğu şey yok mu? Seninle buluştum, meydana geldi işte!
  • وصیت کردن عمران جفت خود را بعد از مجامعت کی مرا ندیده باشی
  • İmran’ın karısıyla buluştuktan sonra “Beni görmemiş ol” diye nasihat etmesi
  • وا مگردان هیچ ازینها دم مزن ** تا نیاید بر من و تو صد حزن
  • Sakın bunu kimseye söyleme, gizle de bana da yüzlerce türlü gam, gussa gelmesin, sana da.
  • عاقبت پیدا شود آثار این ** چون علامتها رسید ای نازنین
  • Sonucu, bunun eserlerini meydana çıkar çünkü nazeninin, alâmetleri belirdi!”
  • در زمان از سوی میدان نعره‌ها ** می‌رسید از خلق و پر می‌شد هوا 890
  • Tam o sırada meydandaki halktan naralar duyulmaya, yer, gök naralarla dolmaya başladı.
  • شاه از آن هیبت برون جست آن زمان ** پابرهنه کین چه غلغلهاست هان
  • Firavun, bu naralardan korkup sıçradı, gürültünün ne olduğunu anlamak için yalınayak koştu.
  • از سوی میدان چه بانگست و غریو ** کز نهیبش می‌رمد جنی و دیو
  • Meydandan gelen ve dehşetinden cinleri, perileri bile korkutan bu nâralar, bu gürültüler nedir anlamak istiyordu.
  • گفت عمران شاه ما را عمر باد ** قوم اسرائیلیانند از تو شاد
  • İmran, “ Padişahımızın ömrü uzun olsun… İsrailoğulları, lütfundan neşeleniyorlar.
  • از عطای شاه شادی می‌کنند ** رقص می‌آرند و کفها می‌زنند
  • İhsanlarına seviniyorlar, oynuyorlar, ellerini çırpıyorlar “dedi.
  • گفت باشد کین بود اما ولیک ** وهم و اندیشه مرا پر کرد نیک 895
  • Firavun dedi ki” Olabilir. Fakat beni adamakıllı bir vehim, bir endişedir kapladı.
  • ترسیدن فرعون از آن بانگ
  • Firavunun o sesten korkması
  • این صدا جان مرا تغییر کرد ** از غم و اندوه تلخم پیر کرد
  • Bu gürültü, asabımı bozdu. Bu acı dertle, kederle âdeta beni kocattı.”
  • پیش می‌آمد سپس می‌رفت شه ** جمله شب او همچو حامل وقت زه
  • Padişah, bütün gece ağrısı tutmuş gebe kadın gibi bir yandan bir yana gidip geliyor.
  • هر زمان می‌گفت ای عمران مرا ** سخت از جا برده است این نعره‌ها
  • Her an “İmran, bu nâralar, beni dehşetle yerimden sıçrattı” diyordu.
  • زهره نه عمران مسکین را که تا ** باز گوید اختلاط جفت را
  • Zavallı İmran’ın kudreti yoktu ki karısıyla buluştuğunu söylesin.
  • که زن عمران به عمران در خزید ** تا که شد استاره‌ی موسی پدید 900
  • Karısı gebe kalınca gökte Musa’nın yıldızının belirdiğini anlatsın.
  • هر پیمبر که در آید در رحم ** نجم او بر چرخ گردد منتجم
  • Her peygamber, ana rahmine düşünce yıldızı da gökte zuhur eder, parlamaya başlar.
  • پیدا شدن استاره‌ی موسی علیه السلام بر آسمان و غریو منجمان در میدان
  • Gökte Musa aleyhisselâm’ın yıldızının belirmesi ve meydanda müneccimlerin feryadı
  • بر فلک پیدا شد آن استاره‌اش ** کوری فرعون و مکر و چاره‌اش
  • Kör Firavunun hilelerine, tedbirlerine rağmen gökyüzünde Musa’nın yıldızı belirdi.
  • روز شد گفتش که ای عمران برو ** واقف آن غلغل و آن بانگ شو
  • Sabah olunca İmran’a “Git de o gürültünün, o patırtının ne olduğunu anla” dedi.
  • راند عمران جانب میدان و گفت ** این چه غلغل بود شاهنشه نخفت
  • İmran, meydana koşup “Bu ne gürültüydü? Padişahlar padişahı uyuyamadı” deyince,
  • هر منجم سر برهنه جامه‌پاک ** همچو اصحاب عزا بوسیده خاک 905
  • Her müneccim, yaslılar gibi başı açık, yeni yakası yırtık bir halde toprağı öptü.
  • همچو اصحاب عزا آوازشان ** بد گرفته از فغان و سازشان
  • Yaslılar gibi sesleri ses veriyor, feryatları ortalığı dolduruyordu.
  • ریش و مو بر کنده رو بدریدگان ** خاک بر سر کرده خون‌پر دیدگان
  • Saçlarını, sakallarını yolup, yüzlerine vuruyorlar, gözleri kanlı yaşlarla doluyordu.
  • گفت خیرست این چه آشوبست و حال ** بد نشانی می‌دهد منحوس سال
  • İmran “Hayrola. Bu ne feryat, bu ne hâl? Bu yomsuz yıl, kötü alâmetler mi gösteriyor yoksa?” dedi.
  • عذر آوردند و گفتند ای امیر ** کرد ما را دست تقدیرش اسیر
  • Özürler serdederek dediler ki: “Emîr Allah’ın kaza ve kaderi bizi esir etti.
  • این همه کردیم و دولت تیره شد ** دشمن شه هست گشت و چیره شد 910
  • Her çareye başvurduk, fakat padişahın devleti karardı, düşmanı dünyaya geldi, galip oldu.
  • شب ستاره‌ی آن پسر آمد عیان ** کوری ما بر جبین آسمان
  • Geceleyin gökyüzünde o çocuğun yıldızı göründü, bizi kör etti.