English    Türkçe    فارسی   

4
2919-2943

  • رستمان را ترس و غم وا پیش برد ** هم ز ترس آن بددل اندر خویش مرد
  • Korku ve tasa Rüstem’leri ileri götürür... o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür gider.
  • چون محک آمد بلا و بیم جان ** زان پدید آید شجاع از هر جبان 2920
  • Belâ ve can korkusu mihenktir... onun içindir yiğitler, tehlike anında korkaklardan ayırt edilirler.
  • وحی کردن حق به موسی علیه‌السلام کی ای موسی من کی خالقم تعالی ترا دوست می‌دارم
  • Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a”Ey Musa,ben yaratıcı Tanrı,seni seviyorum”diye vahyetmesi
  • گفت موسی را به وحی دل خدا ** کای گزیده دوست می‌دارم ترا
  • Tanrı Musa’nın gönlüne vahyetti: “Ey seçilmiş kişi ben seni seviyorum.”
  • گفت چه خصلت بود ای ذوالکرم ** موجب آن تا من آن افزون کنم
  • Musa ey kerem sahibi dedi: sebebini söyle de neyse onu arttırayım.
  • گفت چون طفلی به پیش والده ** وقت قهرش دست هم در وی زده
  • Tanrı dedi ki: Çocuk,anası kendisine kızsa bile yine anasına sarılır!
  • خود نداند که جز او دیار هست ** هم ازو مخمور هم از اوست مست
  • Ondan başka birisinin varlığını bile bilmez... ondan mahmurdur, ondan sarhoş.
  • مادرش گر سیلیی بر وی زند ** هم به مادر آید و بر وی تند 2925
  • Anası ona bir sille indirse yine anasına gelir, ona sokulur.
  • از کسی یاری نخواهد غیر او ** اوست جمله شر او و خیر او
  • Ondan başka kimseden yardım istemez... bütün şerri de odur, bütün hayrı da o.
  • خاطر تو هم ز ما در خیر و شر ** التفاتش نیست جاهای دگر
  • Senin hatırında da hayırdan, şerden bizden başka kimse yok... başka yerlere dönüp bakmıyorsun bile!
  • غیر من پیشت چون سنگست و کلوخ ** گر صبی و گر جوان و گر شیوخ
  • Benden başka ne varsa sence taştan, kerpiçten ibaret... ister çocuk olsun, ister genç, ister ihtiyar, hiç kimseye aldırış ettiğin yok.
  • هم‌چنانک ایاک نعبد در حنین ** در بلا از غیر تو لانستعین
  • Namazda “İyyake nâbüdü- yalnız sana taparız” ve belâ vakitlerinde “Senden başkasından yardım istemeyiz” demek de buna benzer.
  • هست این ایاک نعبد حصر را ** در لغت و آن از پی نفی ریا 2930
  • Bu “İyyake nâbüdü” lûgatte hasrdır ve ancak ziyanı gidermeye münhasırdır.
  • هست ایاک نستعین هم بهر حصر ** حصر کرده استعانت را و قصر
  • “İyyake nestaîn” de hasr içindir ve yardım istemeyi yalnız Tanrı’ya hasreder.
  • که عبادت مر ترا آریم و بس ** طمع یاری هم ز تو داریم و بس
  • Yani bu ayetin mânası şudur: Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım isteriz.
  • خشم کردن پادشاه بر ندیم و شفاعت کردن شفیع آن مغضوب علیه را و از پادشاه درخواستن و پادشاه شفاعت او قبول کردن و رنجیدن ندیم از این شفیع کی چرا شفاعت کردی
  • Padişahın nedime kızması,birisinin şefaat ederek bağışlanmasını,dilemesi,padişahın bu şefaati kabulü,nedimin,neden şefaat ettin diye o adama incinmesi
  • پادشاهی بر ندیمی خشم کرد ** خواست تا از وی برآرد دود و گرد
  • Bir padişah, nedimlerinden birine kızdı, onun tozunu dumanına katmak, onu mahvetmek istedi.
  • کرد شه شمشیر بیرون از غلاف ** تا زند بر وی جزای آن خلاف
  • Kılıcını kınından çekti, yaptığı hareketin cezasını verecek, nedimin başını kesecekti.
  • هیچ کس را زهره نه تا دم زند ** یا شفیعی بر شفاعت بر تند 2935
  • Kimsede bir şey söyleme, yahut birisinin şefaat edip bağışlanmasını dilemeye kudret yoktu.
  • جز عمادالملک نامی در خواص ** در شفاعت مصطفی‌وارانه خاص
  • Yalnız padişah yakınlarından İmadülmülk adlı birisi, Mustafa’casına şefaate kalkıştı;
  • بر جهید و زود در سجده فتاد ** در زمان شه تیغ قهر از کف نهاد
  • Yerinden sıçrayıp hemen secdeye kapandı... padişah da derhal kılıcını elinden bıraktı..
  • گفت اگر دیوست من بخشیدمش ** ور بلیسی کرد من پوشیدمش
  • Dedi ki: “İfrit bile olsa bağışladım... Şeytan bile olsa suçunu örttüm.
  • چونک آمد پای تو اندر میان ** راضیم گر کرد مجرم صد زیان
  • Ayağını ortaya attın mı atmadın mı? Yüzlerce ziyanda bulunmuş olsa razıyım.
  • صد هزاران خشم را توانم شکست ** که ترا آن فضل و آن مقدار هست 2940
  • Yüz binlerce kızgınlıktan geçebilirim... senin benim yanımda o derece bir değerin vardır.
  • لابه‌ات را هیچ نتوانم شکست ** زآنک لابه‌ی تو یقین لابه‌ی منست
  • Senin yalvarmana aldırış etmezlikten gelemem... senin yalvarman benim yalvarmam demektir.
  • گر زمین و آسمان بر هم زدی ** ز انتقام این مرد بیرون نامدی
  • Yerle gök birbirine karışsaydı bu adamı yine affetmezdim.
  • ور شدی ذره به ذره لابه‌گر ** او نبردی این زمان از تیغ سر
  • Vücudunun her zerresi, ayrı, ayrı yalvarsaydı yine başını kılıçtan kurtaramazdı.