English    Türkçe    فارسی   

4
440-464

  • آنچنان که از آب آن زنبور شر ** می‌گریزد از تو هم گیرد حذر 440
  • Öyle bir hale gelirsin ki o kötü arı, sudan nasıl kaçar, çekinirse senden de öyle kaçar, öyle çekinir!
  • بعد از آن خواهی تو دور از آب باش ** که بسر هم‌طبع آبی خواجه‌تاش
  • Sonra dilersen sudan uzaklaş... İçten suyun tabiatına sahip olursun, hakikatte ondan ayrılmamış sayılırsın!
  • بس کسانی کز جهان بگذشته‌اند ** لا نیند و در صفات آغشته‌اند
  • Dünyadan geçen kişiler de yok olmamışlar, fakat Allah sıfatlarına bürünmüşlerdir.
  • در صفات حق صفات جمله‌شان ** هم‌چو اختر پیش آن خور بی‌نشان
  • Onların sıfatları, Hak sıfatlarına karşı, güneşin karşısındaki yıldızlara dönmüştür.
  • گر ز قرآن نقل خواهی ای حرون ** خوان جمیع هم لدینا محضرون
  • A inatçı Kur’an’dan buna delil istiyorsan oku: “Onların hepsi huzurumuzdadır!”
  • محضرون معدوم نبود نیک بین ** تا بقای روحها دانی یقین 445
  • Haklarında “Huzurumuzdadır” denenler yok olamazlar, iyi dikkat et de ruhların bakasını iyice anlayasın!
  • روح محجوب از بقا بس در عذاب ** روح واصل در بقا پاک از حجاب
  • Bakadan mahcup olan ruh azaptadır, Allah’a vasıl olan ruhsa baka âleminde hicaplardan kurtulmuş bir haldedir.
  • زین چراغ حس حیوان المراد ** گفتمت هان تا نجویی اتحاد
  • İşte bu hayvani duygu kandilinden ne murat edilmişse, bu kandilin hakikati neyse sana söyledim... Kendine gel de sakın bu hayvani duyguyla ruh arasında bir birlik tasavvur etme!
  • روح خود را متصل کن ای فلان ** زود با ارواح قدس سالکان
  • Çabuk, ruhunu, yolcuların kutlu ruhlarına ulaştır!
  • صد چراغت ار مرند ار بیستند ** پس جدا اند و یگانه نیستند
  • Yüz tane kandilin olsa ister sönsünler, ister yansınlar, değil mi ki hepsi ayrı ayrıdır... Bir olamazlar!
  • زان همه جنگند این اصحاب ما ** جنگ کس نشنید اندر انبیا 450
  • İşte bu yüzden bizim ashabımız, hep savaştadır... Fakat peygamberlerin birbirleriyle savaştıklarını kimsecikler duymamıştır.
  • زانک نور انبیا خورشید بود ** نور حس ما چراغ و شمع و دود
  • Çünkü peygamberlerin nurları güneştir; duygu ışığımızsa kandil, mum ve is!
  • یک بمیرد یک بماند تا به روز ** یک بود پژمرده دیگر با فروز
  • Biri söner, öbürü gündüze kadar kalır... Biri yanıp erir, öbürü parlar durur!
  • جان حیوانی بود حی از غذا ** هم بمیرد او بهر نیک و بذی
  • Hayvani can gıda ile dirilir... Her iyi kötü şeyle de ölüverir!
  • گر بمیرد این چراغ و طی شود ** خانه‌ی همسایه مظلم کی شود
  • Fakat bu kandil söndü, ortadan kalktı mı komşunun evi neden karanlık kalsın?
  • نور آن خانه چو بی این هم به پاست ** پس چراغ حس هر خانه جداست 455
  • Mademki o evin ışığı, bunun ışığı olmaksızın da duruyor... Şu halde her evin duygu ışığı ayrı ayrıdır.
  • این مثال جان حیوانی بود ** نه مثال جان ربانی بود
  • Bu hayvani canın misalidir... Rabbani canın değil!
  • باز از هندوی شب چون ماه زاد ** در سر هر روزنی نوری فتاد
  • Gece Hindusundan ay doğdu mu ışığı, her pencereden vurur, her tarafı aydınlatır!
  • نور آن صد خانه را تو یک شمر ** که نماند نور این بی آن دگر
  • O yüzlerce evin ışığını sen, bir say... Çünkü ay battı mı bu evin sönüp öbürününki kalmaz.
  • تا بود خورشید تابان بر افق ** هست در هر خانه نور او قنق
  • Parlak güneş tan yerinde durdukça ışığı her eve konuk olur.
  • باز چون خورشید جان آفل شود ** نور جمله خانه‌ها زایل شود 460
  • Fakat can güneşi battı mı bütün evlerin nuru kaybolur, gidiverir!
  • این مثال نور آمد مثل نی ** مر ترا هادی عدو را ره‌زنی
  • Bu söz nurun misalidir, misli değil... Sana doğru yolu gösterir, düşmanın da yolunu vurur!
  • بر مثال عنکبوت آن زشت‌خو ** پرده‌های گنده را بر بافد او
  • O münkir, o kötü huylu, örümcek gibi kokmuş ağlar kurar...
  • از لعاب خویش پرده‌ی نور کرد ** دیده‌ی ادراک خود را کور کرد
  • Tükürüğü ile nura perde gerer; fakat kendi anlayış gözünü kör eder.
  • گردن اسپ ار بگیرد بر خورد ** ور بگیرد پاش بستاند لگد
  • Atın boynunu tutarsa murat alır, maksadına erişir... Fakat ayağını yakalarsa tekmeyi yer!