English    Türkçe    فارسی   

5
1215-1239

  • گر ترازو نبود آن خصم از جدال  ** کی رهد از وهم حیف و احتیال  1215
  • Terazi olmasa o düşman, ziyan ettiğini, hileye uğradığını vehim etmeden nasıl kurtulurdu?
  • پس درین مردار زشت بی‌وفا  ** این همه رشکست و خصمست و جفا 
  • Şu halde şu vefasız pis dünyada ne varsa hep hasettir, hep düşmandır, hep cefadır.
  • پس در اقبال و دولت چون بود  ** چون شود جنی و انسی در حسد 
  • Dünya böyle olunca artık devlet ve ikbale erişme hususunda cinler ve insanlar, nasıl hasede düşerler, düşün!
  • آن شیاطین خود حسود کهنه‌اند  ** یک زمان از ره‌زنی خالی نه‌اند 
  • Zaten o şeytanlar, eski hasetçilerdir. Bir an bile yol kesmeden vazgeçmezler.
  • وآن بنی آدم که عصیان کشته‌اند  ** از حسودی نیز شیطان گشته‌اند 
  • İsyan tohumunu eken Ademoğulluları da haset yüzünden şeytan olmuşlardır.
  • از نبی برخوان که شیطانان انس  ** گشته‌اند از مسخ حق با دیو جنس  1220
  • Kuran’ı oku da bak. İnsan şeytanları da, Tanrı’nın çarpmasıyla Şeytan cinsinden olmuşlardır.
  • دیو چون عاجز شود در افتتان  ** استعانت جوید او زین انسیان 
  • Şeytan birisini kandırma da aciz oldu mu bu çeşit insanlardan yardım ister.
  • که شما یارید با ما یاریی  ** جانب مایید جانب داریی 
  • Siz dostsunuz, bize dostlukta bulunan, bizdensiniz, bizim tarafımızı tutun derler.
  • گر کسی را ره زنند اندر جهان  ** هر دو گون شیطان بر آید شادمان 
  • Alemde birisinin yolunu kestiler, birini azdırıp yoldan çıkardılar mı iki cinsten olan şeytanlar da sevinirler.
  • ور کسی جان برد و شد در دین بلند  ** نوحه می‌دارند آن دو رشک‌مند 
  • Birisi imanla can verdi, dinde mertebesi yüceldi mi iki bölük de feryada, ağlayıp bağırmaya koyulur.
  • هر دو می‌خایند دندان حسد  ** بر کسی که داد ادیب او را خرد  1225
  • Bir edep sahibi birisine akıl verdi, onu doğru yola getirdi mi iki bölük de dişlerini çiğnemeye hayıflanmaya başlarlar.
  • پرسیدن آن پادشاه از آن مدعی نبوت کی آنک رسول راستین باشد و ثابت شود با او چه باشد کی کسی را بخشد یا به صحبت و خدمت او چه بخشش یابند غیر نصیحت به زبان کی می‌گوید 
  • Padişahın, peygamberlik davasına kalkışan kişiye “Doğru peygamber olan, adama ne bağışlar, yahut kendisiyle görüşen ve ona hizmet eden kişiler, dille verilen öğütten başka ondan ne ihsan elde ederler?” diye sorması
  • شاه پرسیدش که باری وحی چیست  ** یا چه حاصل دارد آن کس کو نبیست 
  • Padişah söyle bakalım bari, vahiy nedir, yahut da peygamber olan, ne elde eder? Diye sordu.
  • گفت خود آن چیست کش حاصل نشد  ** یا چه دولت ماند کو واصل نشد 
  • Adam dedi ki: Ne vardır ki peygamber, onu elde etmesin, yahut ne devlet kalmıştır ki peygamber ona ulaşmış bulunmasın?
  • گیرم این وحی نبی گنجور نیست  ** هم کم از وحی دل زنبور نیست 
  • Tutalım ki bu peygambere gelen vahiy, Tanrı sırlarının hazinesi değil, bal arısının gönlüne gelen vahiyden de aşağı değil ya.
  • چونک او حی الرب الی النحل آمدست  ** خانه‌ی وحیش پر از حلوا شدست 
  • “Tanrı bal arısına vahiy etti” ayetine gelince onun vahiy evi tatlılarla doldu.
  • او به نور وحی حق عزوجل  ** کرد عالم را پر از شمع و عسل  1230
  • O yüce ve ulu Tanrı’nın vahiy nuru ile alemi mum ve balla doldurdu.
  • این که کرمناست و بالا می‌رود  ** وحیش از زنبور کمتر کی بود 
  • Bense insanım, hakkımda “Biz onu ululadık” dendi. İnsan yücelere gitmede. Artık insana olan vahiy nasıl olur da arıya gelen vahiyden aşağı olur?
  • نه تو اعطیناک کوثر خوانده‌ای  ** پس چرا خشکی و تشنه مانده‌ای 
  • Sen “Biz sana kevseri – çokluğu, tükenmez soy sopu verdik” ayetini okumadın mı? Okuduysan neden böyle kupkuru ve susuz kaldın öyleyse?
  • یا مگر فرعونی و کوثر چو نیل  ** بر تو خون گشتست و ناخوش ای علیل 
  • Yoksa Firavun musun ki kevser, sana Nil gibi kan oluyor, pisleniyor a illetli adam.
  • توبه کن بیزار شو از هر عدو  ** کو ندارد آب کوثر در کدو 
  • Tövbe et. Düşmanlardan vazgeç. Onun testisinde kevser suyu yoktur.
  • هر کرا دیدی ز کوثر سرخ‌رو  ** او محمدخوست با او گیر خو  1235
  • Kimi, kevserden benzi kızarmış görürsen onun la düş kalk, onun huyuyla huylan. Çünkü o, Muhammed huyuyla huylanmıştır.
  • تا احب لله آیی در حساب  ** کز درخت احمدی با اوست سیب 
  • Böyle yap da “Tanrı için sever” lerden sayıl. Çünkü Ahmet’in ağacında biten elma ondadır.
  • هر کرا دیدی ز کوثر خشک لب  ** دشمنش می‌دار هم‌چون مرگ و تب 
  • Kimi, kevser içmemiş dudağı kuru görürsen onu ölüm ve sıtma gibi düşman say.
  • گر چه بابای توست و مام تو  ** کو حقیقت هست خون‌آشام تو 
  • Baban anan bile olsa o, hakikatte senin kanını içen bir düşmandır.
  • از خلیل حق بیاموز این سیر  ** که شد او بیزار اول از پدر 
  • Bunu, Tanrı Halil’den öğren. O, önce babasından bizar oldu.