English    Türkçe    فارسی   

5
1608-1632

  • قوم یونس را چو پیدا شد بلا  ** ابر پر آتش جدا شد از سما 
  • Yunus peygamberin kavmine bela gelip çattı. Gökten ateş dolu bir bulut ayrıldı.
  • برق می‌انداخت می‌سوزید سنگ  ** ابر می‌غرید رخ می‌ریخت رنگ 
  • Yıldırımlar saçıyor, taşları yakıyordu. Gök gürlemekte, benizleri sarartmaktaydı.
  • جملگان بر بامها بودند شب  ** که پدید آمد ز بالا آن کرب  1610
  • Onların hepsi damlardaydı. Vakit geceydi. Gökyüzünden gelen bu bela, gece vakti gelip çatmıştı.
  • جملگان از بامها زیر آمدند  ** سر برهنه جانب صحرا شدند 
  • Hepsi damlardan aşağı indi. Başlarını açıp ovanın yolunu tuttular.
  • مادران بچگان برون انداختند  ** تا همه ناله و نفیر افراختند 
  • Analar evlatlarını kendilerinden ayırdılar. Hepsi feryat figana, çığrışıp ağlaşmaya koyuldu.
  • از نماز شام تا وقت سحر  ** خاک می‌کردند بر سر آن نفر 
  • O kavim, akşam namazından seher vaktine kadar başlarına toprak serptiler.
  • جملگی آوازها بگرفته شد  ** رحم آمد بر سر آن قوم لد 
  • Hepsi avaz,avaz ağlaşıp yalvardılar. O inatçı kavme Tanrı acıdı.
  • بعد نومیدی و آه ناشکفت  ** اندک‌اندک ابر وا گشتن گرفت  1615
  • Ümitsizlikten, sabırsız ah ve feryattan sonra yavaş,yavaş bulut dağılmaya başladı.
  • قصه‌ی یونس درازست و عریض  ** وقت خاکست و حدیث مستفیض 
  • Yunus peygamberin hikayesi uzun ve etraflıdır. Halbuki toprağı anlatma ve feyiz verme zamanı.
  • چون تضرع را بر حق قدرهاست  ** وآن بها که آنجاست زاری را کجاست 
  • Hasılı ağlayıp sızlanmanın Tanrı yanında değeri vardır. Ağlayıp sızlanmadaki değer nerede var?
  • هین امید اکنون میان را چست بند  ** خیز ای گرینده و دایم بخند 
  • Ey ümit hemen kalk, belini sıkıca bağla. Kalk ey ağlayan daima gül.
  • که برابر می‌نهد شاه مجید  ** اشک را در فضل با خون شهید 
  • Çünkü ulu Tanrı üstünlük bakımından gözyaşını, şehitlerin kanları ile bir tutmadadır.
  • فرستادن اسرافیل را علیه‌السلام به خاک کی حفنه‌ای بر گیر از خاک بهر ترکیب جسم آدم علیه‌السلام 
  • Tanrının, Adem aleyhisselam'ın bedenini yaratmak üzere bir avuç toprak alması için İsrafil aleyhisselam'ı yeryüzüne göndermesi.
  • گفت اسرافیل را یزدان ما  ** که برو زان خاک پر کن کف بیا  1620
  • Tanrımız bunun üzerine İsrafil’e, yürü dedi, avucunu toprakla doldur gel.
  • آمد اسرافیل هم سوی زمین  ** باز آغازید خاکستان حنین 
  • İsrafil yeryüzüne geldi ama toprak, ağlayıp inlemeye başladı.
  • کای فرشته‌ی صور و ای بحر حیات  ** که ز دمهای تو جان یابد موات 
  • Dedi ki: Ey sür meleği, ey hayat denizi! Ölüler senin nefeslerinle dirilir.
  • در دمی از صور یک بانگ عظیم  ** پر شود محشر خلایق از رمیم 
  • Sür’u öyle bir kuvvetli üflersin ki halk, çürümüşken dirilir, mahşere gelir, o ovayı doldurur.
  • در دمی در صور گویی الصلا  ** برجهید ای کشتگان کربلا 
  • Su’ru üfler, haydin ey Kerbela şehitleri, kalkın!
  • ای هلاکت دیدگان از تیغ مرگ  ** برزنید از خاک سر چون شاخ و برگ  1625
  • Ey ölüm kılıcı ile helak olanlar, dallar, yapraklar gibi topraktan baş kaldırın dersin.
  • رحمت تو وآن دم گیرای تو  ** پر شود این عالم از احیای تو 
  • Senin merhametin ve o tesirli nefesin yüzünden şu alem, dirilerle dolar.
  • تو فرشته‌ی رحمتی رحمت نما  ** حامل عرشی و قبله‌ی دادها 
  • Sen rahmet meleğisin, merhamet edersin. Sen Arşı taşımaktasın, ihsan ve lütufların kıblesisin.
  • عرش معدن گاه داد و معدلت  ** چار جو در زیر او پر مغفرت 
  • Arş, ihsan ve adalet madenidir. Onun altıdan yargılamalarla dolu dört tane ırmak akmaktadır.
  • جوی شیر و جوی شهد جاودان  ** جوی خمر و دجله‌ی آب روان 
  • Süt, ebedi olan bal, şarap ve akar su ırmakları.
  • پس ز عرش اندر بهشتستان رود  ** در جهان هم چیزکی ظاهر شود  1630
  • Bunlar arştan cennetlere giderler. Alemde o ırmaklardan çok az bir şey görünür.
  • گرچه آلوده‌ست اینجا آن چهار  ** از چه از زهر فنا و ناگوار 
  • Gerçi o dört ırmağın burada görünen cüzleri bulanıktır ya. Neden? Acı yokluk zehrinden.
  • جرعه‌ای بر خاک تیره ریختند  ** زان چهار و فتنه‌ای انگیختند 
  • O dört ırmaktan şu kara toprağa bir yudumcuk serptiler de bir fitnedir kopardılar.