English    Türkçe    فارسی   

5
2512-2536

  • توبه‌ای کن اشک باران چون مطر  ** ریش و سبلت را ز خنده باز خر 
  • Yağmur gibi gözyaşları dökerek tövbe et de bıyık ve sakalını, alay mevzuu olmadan kurtar.
  • داروی مردی بخور اندر عمل  ** تا شوی خورشید گرم اندر حمل 
  • Erlik ilâcını kullan da hamel burcundaki kızgın güneşe dön.
  • معده را بگذار و سوی دل خرام  ** تا که بی‌پرده ز حق آید سلام 
  • Mideyi bırak, gönül tarafına salın. Salın da Tanrıdan sana perdesiz bir selâm gelsin.
  • یک دو گامی رو تکلف ساز خوش  ** عشق گیرد گوش تو آنگاه کش  2515
  • Kendine çekidüzen verecek bir iki adım at da aşk, kulağını tutup seni çeksin.
  • غالب شدن حیله‌ی روباه بر استعصام و تعفف خر و کشیدن روبه خر را سوی شیر به بیشه 
  • Eşek, her ne kadar çekindiyse de nihayet tilki üstün oldu, onu aslanın bulunduğu ormana çekti
  • روبه اندر حیله پای خود فشرد  ** ریش خر بگرفت و آن خر را ببرد 
  • Tilki, hilede ayak diredi. Eşeğin sakalını tutup çekti.
  • مطرب آن خانقه کو تا که تفت  ** دف زند که خر برفت و خر برفت 
  • Nerde o tekkenin ilâhicisi ki hararetle defe vurup "Eşek gitti, eşek gitti" desin?
  • چونک خرگوشی برد شیری به چاه  ** چون نیارد روبهی خر تا گیاه 
  • Bir tavşan bile aslanı kuyuya sürüklerse bir tilki, eşeği çayırlığa nasıl sürüklemez?
  • گوش را بر بند و افسونها مخور  ** جز فسون آن ولی دادگر 
  • Kulağını tıka da o ihsan ve lütuf sahibi velinin afsunundan başka bir afsun okuma.
  • آن فسون خوشتر از حلوای او  ** آنک صد حلواست خاک پای او  2520
  • Onun afsunu helvadan da tatlıdır. Hattâ o öyle bir erdir ki ayağının bastığı toprak, yüzlerce helvaya değer.
  • خنبهای خسروانی پر ز می  ** مایه برده از می لبهای وی 
  • Şarapla dolu koca küpler, onun dudaklarındaki şaraptan mayalanmıştır.
  • عاشق می باشد آن جان بعید  ** کو می لبهای لعلش را ندید 
  • Ondan uzakta kalan can, lâ'al dudaklardaki şarabı görmediği için şaraba âşıktır.
  • آب شیرین چون نبیند مرغ کور  ** چون نگردد گرد چشمه‌ی آب شور 
  • Kör kuş, tatlı suyu görmemiş, kara ve acı suyun etrafında dönüp dolaşmasın!
  • موسی جان سینه را سینا کند  ** طوطیان کور را بینا کند 
  • Can Musası, gönlü Sina haline getirir, kör dudu kuşlarının gözlerini açar.
  • خسرو شیرین جان نوبت زدست  ** لاجرم در شهر قند ارزان شدست  2525
  • Can Şirininin Hüsrev'i nöbet urmuştur. Şehirde şeker ucuzlamıştır.
  • یوسفان غیب لشکر می‌کشند  ** تنگهای قند و شکر می‌کشند 
  • Gayp Yusufları ordularını çekmede, şeker denklerini getirmede.
  • اشتران مصر را رو سوی ما  ** بشنوید ای طوطیان بانگ درا 
  • Mısır'dan gelen develerin yüzü bizim tarafa yönelmiş, ey dudu kuşları, şenlik seslerini duyun!
  • شهر ما فردا پر از شکر شود  ** شکر ارزانست ارزان‌تر شود 
  • Şehrimiz, yarın şekerle dolacak. Şeker zaten ucuz ama daha da ucuzlayacak.
  • در شکر غلطید ای حلواییان  ** هم‌چو طوطی کوری صفراییان 
  • Ey tatlı sevenler, şekerlere bulanın, sofrası olanların körlüklerine rağmen dudu gibi şekerlere bakın.
  • نیشکر کوبید کار اینست و بس  ** جان بر افشانید یار اینست و بس  2530
  • Şeker kamışını dövün, iş ancak bundan ibaret Canlar feda edin, işte sevgili!
  • یک ترش در شهر ما اکنون نماند ** چونکه شیرین خسروان را بر نشاند
  • نقل بر نقلست و می بر می هلا  ** بر مناره رو بزن بانگ صلا 
  • Ya hey! Şarap üstüne şarap, meze üstüne meze. Artık minareye çık da sala ver!
  • سرکه‌ی نه ساله شیرین می‌شود  ** سنگ و مرمر لعل و زرین می‌شود 
  • Dokuz yıllık sirke tatlılaşıyor. Taş ve mermer, lâ'al ve altın haline geliyor.
  • آفتاب اندر فلک دستک‌زنان  ** ذره‌ها چون عاشقان بازی‌کنان 
  • Güneş, gökyüzünde elceğizlerini çırpmada. Zerreler, âşıklar gibi birbirleriyle oynaşmada.
  • چشمها مخمور شد از سبزه‌زار  ** گل شکوفه می‌کند بر شاخسار  2535
  • Kaynaklar, yeşilliklerden, çayırlık, çimenliklerden mahmurlaştı. Gül, dallar üstünde çiçekler açıyor.
  • چشم دولت سحر مطلق می‌کند  ** روح شد منصور انا الحق می‌زند 
  • Devlet gözü, tam bir büyü yapmada; ruh Mansur oldu, Enel Hak diye bağırmada.