English    Türkçe    فارسی   

5
2538-2562

  • آن یکی در خانه‌ای در می‌گریخت  ** زرد رو و لب کبود و رنگ ریخت 
  • Birisi kaçıp bir eve sığındı. Korkudan benzi uçmuş, sapsarı kesilmiş, dudakları gövermişti.
  • صاحب خانه بگفتش خیر هست  ** که همی لرزد ترا چون پیر دست 
  • Ev sahibi, peki dedi, A amcasının canı, eşekleri titremede.
  • واقعه چونست چون بگریختی  ** رنگ رخساره چنین چون ریختی  2540
  • Ne oldu, neden kaçtın? Neden böyle benzin attı?
  • گفت بهر سخره‌ی شاه حرون  ** خر همی‌گیرند امروز از برون 
  • Adam dedi ki: Zâlim padişahı eğlendirmek için bugün sokakta ne kadar eşek varsa yakalıyorlar.
  • گفت می‌گیرند کو خر جان عم  ** چون نه‌ای خر رو ترا زین چیست غم 
  • Ev sahibi, peki dedi. A amcasının canı, eşekleri yakalıyorlar. Sen eşek değilsin ya, bundan ne tasan var senin?
  • گفت بس جدند و گرم اندر گرفت  ** گر خرم گیرند هم نبود شگفت 
  • Adam dedi ki: Bu işe öyle bir girişmişler, öyle kızışmışlar ki beni bile eşek diye yakalarlarsa şaşılmaz.
  • بهر خرگیری بر آوردند دست  ** جدجد تمییز هم برخاستست 
  • Eşek yakalamaya el atmışlar, hiçbir şey farketmiyorlar artık!
  • چونک بی‌تمییزیان‌مان سرورند  ** صاحب خر را به جای خر برند  2545
  • Bir şeyi fark etmeyen kişiler, başımıza geçerlerse eşeğin sahibini de eşek diye götürürler mi, götürürler!
  • نیست شاه شهر ما بیهوده گیر  ** هست تمییزش سمیعست و بصیر 
  • Fakat bizim şehrimizin padişahı, abes iş yapmaz. Onun temyiz hassası vardır. O her şeyi duyar, her şeyi görür.
  • آدمی باش و ز خرگیران مترس  ** خر نه‌ای ای عیسی دوران مترس 
  • Adam ol da eşek tutanlardan korkma. Ey zamanenin İsası, eşek değilsin sen, ürkme.
  • چرخ چارم هم ز نور تو پرست  ** حاش لله که مقامت آخرست 
  • Dördüncü kat gök, senin nurunla dolu. Hâşa, senin durağın ahır değildir.
  • تو ز چرخ و اختران هم برتری  ** گرچه بهر مصلحت در آخری 
  • Sen, bir iş için ahırdasın ama gökyüzünden de yücesin sen, yıldızlardan da.
  • میر آخر دیگر و خر دیگرست  ** نه هر آنک اندر آخر شد خرست  2550
  • İmrahor başkadır, eşek başka. Her ahıra giden eşek değildir.
  • چه در افتادیم در دنبال خر  ** از گلستان گوی و از گلهای تر 
  • Neden böyle eşeğin kuyruğuna yapıştık, ardına düştük? Gül bahçesinden, güllerden bahset.
  • از انار و از ترنج و شاخ سیب  ** وز شراب و شاهدان بی‌حساب 
  • Narı, turuncu, elma dalını söyle. Şarabı ve sayısız güzelleri anlat.
  • یا از آن دریا که موجش گوهرست  ** گوهرش گوینده و بیناورست 
  • Yahut dalgası inci olan, incisi söyleyen, gören denizi,
  • یا از آن مرغان که گل‌چین می‌کنند  ** بیضه‌ها زرین و سیمین می‌کنند 
  • Yahut gül devşiren, yumurtaları altından, gümüşten olan kuşları söyle.
  • یا از آن بازان که کبکان پرورند  ** هم نگون اشکم هم استان می‌پرند  2555
  • Yahut da ceylânları besleyen, hem sırt üstü, hem yüzükoyun uçan doğan kuşlarından bahset.
  • نردبانهاییست پنهان در جهان  ** پایه پایه تا عنان آسمان 
  • Alemde gizli merdivenler vardır, basamak basamak tâ göğe kadar.
  • هر گره را نردبانی دیگرست  ** هر روش را آسمانی دیگرست 
  • Her bulutun başka bir merdiveni vardır, her gidişin başka bir göğü.
  • هر یکی از حال دیگر بی‌خبر  ** ملک با پهنا و بی‌پایان و سر 
  • Her biri, öbürünün halinden bihaberdir. Geniş bir ülkedir, ne başı var, ne sonu!
  • این در آن حیران که او از چیست خوش  ** وآن درین خیره که حیرت چیستش 
  • Bu, o neden böyle hoş diye şaşmaktadır; o, bu neden böyle şaşıyor diye hayrette.
  • صحن ارض الله واسع آمده  ** هر درختی از زمینی سر زده  2560
  • Yeryüzü sahası geniştir. Orada her ağaç, yerden baş vermiş, boy atmıştır.
  • بر درختان شکر گویان برگ و شاخ  ** که زهی ملک و زهی عرصه‌ی فراخ 
  • Ağaçlardaki yapraklarla dallar, ne de güzel ülke, ne de geniş saha diye şükrederler.
  • بلبلان گرد شکوفه‌ی پر گره  ** که از آنچ می‌خوری ما را بده 
  • Bülbüller, yediğin şeyden bize de vei' diye kıvrım kıvrım çiçeklerin çevrelerinde uçuşur, ötüşürler.