English    Türkçe    فارسی   

5
3064-3088

  • از چنین عذر ای سلیم نانبیل  ** خون و مال و زن همه کردی سبیل 
  • Böyle bir özürle ey akılsız adam, kanını da tamamıyla sebil ettin, malını da, karını da, öyle mi?
  • هر کسی پس سبلت تو بر کند  ** عذر آرد خویش را مضطر کند  3065
  • Şu halde birisi de senin bıyığını tutup yolsa da özür getirse, kendisini mecbur gösterse kabul mu edeceksin?
  • حکم حق گر عذر می‌شاید ترا  ** پس بیاموز و بده فتوی مرا 
  • Tanrı hükmü, sana özür olabiliyorsa âlâ, öğren de bana fetva ver bakalım.
  • که مرا صد آرزو و شهوتست  ** دست من بسته ز بیم و هیبتست 
  • Benim de yüzlerce isteğim, şehvetim var da elim, korkudan, Tanrı heybetinden bağlı.
  • پس کرم کن عذر را تعلیم ده  ** برگشا از دست و پای من گره 
  • Kerem et de bana şu özrü öğret, elimden ayağımdan düğümü çöz.
  • اختیاری کرده‌ای تو پیشه‌ای  ** که اختیاری دارم و اندیشه‌ای 
  • Bir sanatı seçmiş, kendine iş edinmişsin. Bu, bîr ihtiyarım var, bir düşüncem var demektir.
  • ورنه چون بگزیده‌ای آن پیشه را  ** از میان پیشه‌ها ای کدخدا  3070
  • Yoksa ey iş eri, neden sanatlar arasında o sanatı seçtin?
  • چونک آید نوبت نفس و هوا  ** بیست مرده اختیار آید ترا 
  • Ama nefis ve hava ve heves nöbeti geldi miydi sana yirmi er kuvveti gelir.
  • چون برد یک حبه از تو یار سود  ** اختیار جنگ در جانت گشود 
  • Dostun senin bir habbecik menfaatine mâni oha hemen savaş ihtiyarına sahip olur onunla cenge kalkışırsın.
  • چون بیاید نوبت شکر نعم  ** اختیارت نیست وز سنگی تو کم 
  • Fakat nimetlere şükür etme nöbeti geldi mi ihtiyarın yoktur; taştan da aşağı bir hal alırsın.
  • دوزخت را عذر این باشد یقین  ** که اندرین سوزش مرا معذور بین 
  • Nihayet cehennem de seni yakıyorum ama hoş gör, beni mazur tut diye özür getirir.
  • کس بدین حجت چو معذورت نداشت  ** وز کف جلاد این دورت نداشت  3075
  • Kimse, bu delille seni mazur görmedikten sonra artık bu delil, seni cellâdın elinden kurtarmaz.
  • پس بدین داور جهان منظوم شد  ** حال آن عالم همت معلوم شد 
  • Alem böyle kurulmuş, böyle gider. Bu âlemi gördün ya, o âlemin hali de artık sana malűm oldu demektir.
  • حکایت هم در جواب جبری و اثبات اختیار و صحت امر و نهی و بیان آنک عذر جبری در هیچ ملتی و در هیچ دینی مقبول نیست و موجب خلاص نیست از سزای آن کار کی کرده است چنانک خلاص نیافت ابلیس جبری بدان کی گفت بما اغویتنی والقلیل یدل علی الکثیر 
  • Cebrîye cevap, ihtiyarı ispat, emir ve nehyin doğruluğu, cebrînin getirdiği özrün hiçbir şeriat ve dinde makbul olmayışı ve onu, yaptığı işin cezasından kurtarmayacağı, nitekim Cebrî İblis'in "Rabbim, beni sen azdırdın" sözünün de kabul edilmediği hakkında hikâye. Az, çoğa delâlet eder.
  • آن یکی می‌رفت بالای درخت  ** می‌فشاند آن میوه را دزدانه سخت 
  • Birisi ağacın tepesine çıkmış, hırsızcasına şiddetle ağacı silkiyor, meyvalarını döküyordu.
  • صاحب باغ آمد و گفت ای دنی  ** از خدا شرمیت کو چه می‌کنی 
  • Bağ sahibi gelip a alçak dedi, Tanrı'dan utanmıyor musun? Bu yaptığın ne?
  • گفت از باغ خدا بنده‌ی خدا  ** گر خورد خرما که حق کردش عطا 
  • Hırsız dedi ki: Tanrı bağından Tanrı kulu, Tanrı'nın ihsan ettiği hurmayı yerse,
  • عامیانه چه ملامت می‌کنی  ** بخل بر خوان خداوند غنی  3080
  • Âdice ne kınıyorsun, gani Tanrı'nın ihsanını neden kıskanıyorsun?
  • گفت ای ایبک بیاور آن رسن  ** تا بگویم من جواب بوالحسن 
  • Bağ sahibi, hizmetçisine Aybek, dedi, getir o ipi de şu adama cevap vereyim.
  • پس ببستش سخت آن دم بر درخت  ** می‌زد او بر پشت و ساقش چوب سخت 
  • İp gelince hırsızı ağaca bir güzelce bağladı. Arkasına, ayaklarına vurarak onu adamakıllı dövmeye başladı.
  • گفت آخر از خدا شرمی بدار  ** می‌کشی این بی‌گنه را زار زار 
  • Hırsız, yahu dedi, Tanrı'dan utan, bu suçsuz günahsız kulu öldürüyorsun.
  • گفت از چوب خدا این بنده‌اش  ** می‌زند بر پشت دیگر بنده خوش 
  • Bağcı dedi ki: Tanrının kulu, başka bir kulunu Tanrı sopasiyle güzelce dövüyor.
  • چوب حق و پشت و پهلو آن او  ** من غلام و آلت فرمان او  3085
  • Sopa da Tanrının, arka da, yan da. Ben, ancak onun kulu ve buyruğunun aletiyim.
  • گفت توبه کردم از جبر ای عیار  ** اختیارست اختیارست اختیار 
  • Hırsız, cebirden tövbe ettim, ihtiyar vardır, vardır, var dedi.
  • اختیارات اختیارش هست کرد  ** اختیارش چون سواری زیر گرد 
  • Kutlardaki ihtiyarları, onun ihtiyarı var etti. Onun ihtiyarı bir atlıdır, bizim ihtiyarımıza binmiş-
  • اختیارش اختیار ما کند  ** امر شد بر اختیاری مستند 
  • Tanrı ihtiyarı, bizim ihtiyarımızı meydana getirmiştir. Emir, ancak ihtiyara dayanır.