English    Türkçe    فارسی   

5
3521-3545

  • رنج دیده گنج نادیده ز یار  ** کارها کرده ندیده مزد کار 
  • Zahmetler çekmiş de sevgiliden bir hazine elde edememiş. İşler yapmış da bir pul kazanamamış.
  • یا نبود آن کار او را خود گهر  ** یا نیامد وقت پاداش از قدر 
  • Ya o iş, onun harcı değilmiş, ya henüz mükâfat vakti gelmemiş.
  • یا که بود آن سعی چون سعی جهود  ** یا جزا وابسته‌ی میقات بود 
  • Ya o çalışma, çıfıtça bir çalışma, yahut da mükâfata erişmesinin bir zamanı, bir saati var.
  • مر ورا درد و مصیبت این بس است  ** که درین وادی پر خون بی‌کس است 
  • Ona bu dert, bu musibet yeter. Şu kanlı ovada kimsiz, kimsesiz kala kalmış.
  • چشم پر درد و نشسته او به کنج  ** رو ترش کرده فرو افکنده لنج  3525
  • Gözleri ağrıklı, bir bucağa çekilip oturmuş, yüzünü ekşitmiş, suratını asmış.
  • نه یکی کحال کو را غم خورد  ** نیش عقلی که به کحلی پی برد 
  • Ne bir göz hekimi var ki derdine yansın, ne onun aklı var ki bir göz ilâcı arayıp bulsun, gözüne çeksin.
  • اجتهادی می‌کند با حزر و ظن  ** کار در بوکست تا نیکو شدن 
  • Kendi zannına uymuş, çalışıp çabalamaya koyulmuş, işim, iyileşecek diye bir ümide kapılmış.
  • زان رهش دورست تا دیدار دوست  ** کو نجوید سر رئیسیش آرزوست 
  • Halbuki onun tuttuğu yolla sevgilinin vuslatı arasında ne uzun bir mesafe var. Çünkü o, baş aramıyor, reis olmayı istiyor.
  • ساعتی او با خدا اندر عتاب  ** که نصیبم رنج آمد زین حساب 
  • Bir an, Tanrıyle, nasibim bu hesapta hep zahmet mi diye âdeta didişmede..
  • ساعتی با بخت خود اندر جدال  ** که همه پران و ما ببریده بال  3530
  • Bir an hep uçuyor, ele geçmiyor, bizim kolumuzu kanadımızı kırıyorsun diye bahtiyle kavga etmede.
  • هر که محبوس است اندر بو و رنگ  ** گرچه در زهدست باشد خوش تنگ 
  • Kim, renge, kokuya mahpus kalırsa zahit olsa bile huyu iyi olmaz, dar canlıdır.
  • تا برون ناید ازین ننگین مناخ  ** کی شود خویش خوش و صدرش فراخ 
  • Bu daracık duraktan çıkmadıkça nasıl olur da ahlâkı düzelir, gönlü ferahlar?
  • زاهدان را در خلا پیش از گشاد  ** کارد و استره نشاید هیچ داد 
  • Zahitlere, genişliğe çıkmadan yalnız bulundukları zaman bıçak ve ustura vermeye hiç gelmez.
  • کز ضجر خود را بدراند شکم  ** غصه‌ی آن بی‌مرادیها و غم 
  • Darlıklarından, muratlarına eremediklerinden, dertlerinden karınlarını deşiverirler.
  • قصد انداختن مصطفی علیه‌السلام خود را از کوه حری از وحشت دیر نمودن جبرئیل علیه‌السلام خود را به وی و پیدا شدن جبرئیل به وی کی مینداز کی ترا دولتها در پیش است 
  • Mustafa aleyhisselâmın, Cebrail aleyhisselâmın geç görünmesi yüzünden daralıp kendisini Hıra dağından atmaya kalkışması ve Cebrail aleyhisselâmın kendini atma... önünde devletler var diye kendisini göstermesi
  • مصطفی را هجر چون بفراختی  ** خویش را از کوه می‌انداختی  3535
  • Mustafa'yı ayrılık derdi kapladı, daraldı mı, kendisini dağdan atmaya kalkardı.
  • تا بگفتی جبرئیلش هین مکن  ** که ترا بس دولتست از امر کن 
  • Cebrail, sakın yapma. Kün emrinde sana nice devletler takdir edilmiştir deyince,
  • مصطفی ساکن شدی ز انداختن  ** باز هجران آوریدی تاختن 
  • Yatışır, kendini atmaktan vazgeçerdi. Sonra yine ayrılık derdi gelip çattı mı,
  • باز خود را سرنگون از کوه او  ** می‌فکندی از غم و اندوه او 
  • Yine gamdan, dertten bunaldı mı kendisini dağdan aşağı atmak isterdi.
  • باز خود پیدا شدی آن جبرئیل  ** که مکن این ای تو شاه بی‌بدیل 
  • Bu sefer Cebrail görünür, ey eşi olmayan Padişah, yapma bunu derdi.
  • هم‌چنین می‌بود تا کشف حجاب  ** تا بیابید آن گهر را او ز جیب  3540
  • Hicap keşfedilip de o inciyi koynunda buluncaya kadar bu haldeydi.
  • بهر هر محنت چو خود را می‌کشند  ** اصل محنتهاست این چونش کشند 
  • Halk, her çeşit mihnetten ötürü kendini öldürüp dururken mihnetlerin aslı olan bu ayrılığı nasıl çeksin?
  • از فدایی مردمان را حیرتیست  ** هر یکی از ما فدای سیرتیست 
  • Halk, canını feda edene şaşar. Fakat bizim her birimiz fedayi huyluyuz.
  • ای خنک آنک فدا کردست تن  ** بهر آن کارزد فدای آن شدن 
  • Ne mutlu o kişiye ki bedenini, feda edilmeye değer bir dosta feda etmiştir.
  • هر یکی چونک فدایی فنیست  ** کاندر آن ره صرف عمر و کشتنیست 
  • Herkes, bir fennin, bir sanatın fedaisidir. Ömrünü o yolda sarf eder, ölüp gider.
  • کشتنی اندر غروبی یا شروق  ** که نه شایق ماند آنگه نه مشوق  3545
  • İster doğularda olsun, ister batılarda, herkes, nihayet ölür. O zaman ne âşık kalır, ne maşuk!