English    Türkçe    فارسی   

5
661-685

  • چون ندارم زور و یاری و سند  ** تیغم او بستاند و بر من زند 
  • Ne kolumda kuvvet var, ne dayanacağım bir yer. Kılıcımı atmazsam düşmanım elimden alır onunla beni yaralar.
  • رغم این نفس وقیحه‌خوی را  ** که نپوشد رو خراشم روی را 
  • Bu kötü huylu nefis, yüzünü örtmemekte. Ben de onun inadına yüzümü yırtmadayım.
  • تا شود کم این جمال و این کمال  ** چون نماند رو کم افتم در وبال 
  • Bu suretle şu yücelik, şu güzellik azalsın da tamamı ile bitince de ben vebale az düşeyim.
  • چون بدین نیت خراشم بزه نیست  ** که به زخم این روی را پوشیدنیست 
  • Yüzümü bu niyetle yırttığımdan suçum yok. Çünkü, bu yüzü yaralarla örtmek gerek.
  • گر دلم خوی ستیری داشتی  ** روی خوبم جز صفا نفراشتی  665
  • Gönlüm, gizlenme huyuna sahip olsaydı yüzüm, günden güne parlar, güzelleşirdi.
  • چون ندیدم زور و فرهنگ و صلاح  ** خصم دیدم زود بشکستم سلاح 
  • Kuvvetim kudretim yok, iyiliğe de meyledemiyorum. Bunu gördüm, düşmanımı da gördüm, derhal silahımı kırdım.
  • تا نگردد تیغ من او را کمال  ** تا نگردد خنجرم بر من وبال 
  • Bu suretle de onun bana üstün olmamasına, hançerimin kendime vebal olmamasına gayret etmiş oldum.
  • می‌گریزم تا رگم جنبان بود  ** کی فرار از خویشتن آسان بود 
  • Damarım oynadıkça kaçıyorum, çünkü adamın kendisinden kaçması kolaydır.
  • آنک از غیری بود او را فرار  ** چون ازو ببرید گیرد او قرار 
  • Başkasından kaçan, ondan kurtulunca karar eder.
  • من که خصمم هم منم اندر گریز  ** تا ابد کار من آمد خیزخیز  670
  • Halbuki benim düşmanım da benim, benden kaçan da ben. Şu halde işim kıyamete kadar boyuna kaçmaktır.
  • نه به هندست آمن و نه در ختن  ** آنک خصم اوست سایه‌ی خویشتن 
  • Adama kendi gölgesi düşman olursa ne Hint’te emin olur, ne Huten’de.
  • در صفت آن بی‌خودان کی از شر خود و هنر خود آمن شده‌اند کی فانی‌اند در بقای حق هم‌چون ستارگان کی فانی‌اند روز در آفتاب و فانی را خوف آفت و خطر نباشد 
  • Gündüzün güneşte yok olan yıldızlar gibi Allah varlığında yok olup kendisinden geçenler, hüner ve sanatlariyle şerlerinden emin olmuşlardır. Yok olana tehlike olamaz.
  • چون فناش از فقر پیرایه شود  ** او محمدوار بی‌سایه شود 
  • Bir adam yokluğa erişir, kendisine yokluğu ziynet edinirse, o adamın, Muhammet gibi gölgesi olmaz.
  • فقر فخری را فنا پیرایه شد  ** چون زبانه‌ی شمع او بی‌سایه شد 
  • “Yokluk benim iftiharımdır” sırrına ziynet yokluktur. Bu çeşit adam, mumun alevi gibi gölgesizdir.
  • شمع جمله شد زبانه پا و سر  ** سایه را نبود بگرد او گذر 
  • Mum, baştan aşağı alevden ibarettir. Gölge onun çevresine uğrayamaz.
  • موم از خویش و ز سایه در گریخت  ** در شعاع از بهر او کی شمع ریخت  675
  • Mum kendisinden de kaçtı, gölgeden de. Mumu dökenin isteğine uydu,ışığına sığındı.
  • گفت او بهر فنایت ریختم  ** گفت من هم در فنا بگریختم 
  • Mumu döken muma der ki: Seni yok olmak için döktüm. O da, ben yokluğa kaçtım diye cevap verir.
  • این شعاع باقی آمد مفترض  ** نه شعاع شمع فانی عرض 
  • Bu var olan ışık, lazım bir ışıktır, geçici ve arızi ışık gibi değil.
  • شمع چون در نار شد کلی فنا  ** نه اثر بینی ز شمع و نه ضیا 
  • Mum ateşte tamamı ile yok oldu mu artık ondan ne bir eser görürsün ne bir ışık!
  • هست اندر دفع ظلمت آشکار  ** آتش صورت به مومی پایدار 
  • Suret ateşi karanlığı gidermek için mum suretinde durur.
  • برخلاف موم شمع جسم کان  ** تا شود کم گردد افزون نور جان  680
  • Beden mumu şu görünen mumun aksinedir; yok oldukça can nuru artar.
  • این شعاع باقی و آن فانیست  ** شمع جان را شعله‌ی ربانیست 
  • Bu ebedi ışıktır, mumsa geçici. Can mumunun alevi, Allah’ya aittir.
  • این زبانه‌ی آتشی چون نور بود  ** سایه‌ی فانی شدن زو دور بود 
  • Ateşten meydana gelen şu ateş, nur olduğundan geçici gölge, ondan uzaklaşmıştır.
  • ابر را سایه بیفتد در زمین  ** ماه را سایه نباشد همنشین 
  • Bulutun gölgesi yere düşer. Fakat gölge, ayla düşüp kalkmaz.
  • بی‌خودی بی‌ابریست ای نیک‌خواه  ** باشی اندر بی‌خودی چون قرص ماه 
  • A bahtı yaver kişi, kendinden geçmek, bulutsuz bir jale gelmektir. Kendinden geçtin mi değirmi aya benzersin.
  • باز چون ابری بیاید رانده  ** رفت نور از مه خیالی مانده  685
  • Fakat rüzgâr bir bulutu sürüp getirdi mi o vakit Ay'ın nûru gider ve ancak bir hayal kalır. (TM)