English    Türkçe    فارسی   

5
703-727

  • یا مگر ابری شود فانی راه  ** تا نگردد او حجاب روی ماه 
  • Yahut da bulut, Tanrı yolunda yok olur da artık ayın yüzüne perdelik etmez.
  • صورتش بنماید او در وصف لا  ** هم‌چو جسم انبیا و اولیا 
  • Suretini yokluk şeklinde gösterir. Peygamberlerle velilerin tenleri gibi.
  • آنچنان ابری نباشد پرده‌بند  ** پرده‌در باشد به معنی سودمند  705
  • O çeşit bulut, perdelik etmez. Hatta mana bakımından perdelik etmesi bile faydalıdır.
  • آن‌چنان که اندر صباح روشنی  ** قطره می‌بارید و بالا ابر نی 
  • Nitekim aydın sabahta katralar yağar, fakat gökte bulut yoktur.
  • معجزه‌ی پیغامبری بود آن سقا  ** گشته ابر از محو هم‌رنگ سما 
  • O yağmur yağışı Peygamberin mucizesi idi. Bulut mahvoldu, gökyüzü rengini aldı.
  • بود ابر و رفته از وی خوی ابر  ** این چنین گردد تن عاشق به صبر 
  • Buluttu ama ondan bulut huyu gitmişti. Aşığın bedeni de sabırla böyle olur işte.
  • تن بود اما تنی گم گشته زو  ** گشته مبدل رفته از وی رنگ و بو 
  • Bedendir ama bedenliği kaybolmuştur, değişmiştir, ondan renk de gitmiştir, koku da.
  • پر پی غیرست و سر از بهر من  ** خانه‌ی سمع و بصر استون تن  710
  • Kanat başkasının, baş bana lazım. Baş, duygu, görgü yurdudur ve bedenin direğidir.
  • جان فدا کردن برای صید غیر  ** کفر مطلق دان و نومیدی ز خیر 
  • Başkasının avı için can feda etmeyi mutlak küfür, hayırdan ümitsizlik bil.
  • هین مشو چون قند پیش طوطیان  ** بلک زهری شو شو آمن از زیان 
  • Kendine gel, dudu kuşlarının önündeki şekere benzeme. Zehire benze de ziyandan kurtul.
  • یا برای شادباشی در خطاب  ** خویش چون مردار کن پی کلاب 
  • Yahut da neşelen hitabını duymak için kendini köpeklerin önündeki ölüye benzet.
  • پس خضر کشتی برای این شکست  ** تا که آن کشتی ز غاصب باز رست 
  • Hızır da bu gemiyi, zaptedecek kimseden kurtarmak için deldi.
  • فقر فخری بهر آن آمد سنی  ** تا ز طماعان گریزم در غنی  715
  • “Yokluk benim iftiharımdır” sözü, onun için yüce bir söz oldu, tamahkarlardan gani Tanrı’ya kaçmama yol açtı.
  • گنجها را در خرابی زان نهند  ** تا ز حرص اهل عمران وا رهند 
  • Mamurelerde oturanların hırsından kurtulmak için defineleri, yıkık yerlere gömerler.
  • پر نتانی کند رو خلوت گزین  ** تا نگردی جمله خرج آن و این 
  • Kanadını yolmayı bilmiyorsan yürü, halvete gir de bütün kanatlarını şuna buna harcatma.
  • زآنک تو هم لقمه‌ای هم لقمه‌خوار  ** آکل و ماکولی ای جان هوش‌دار 
  • Çünkü sen hem lokmasın, hem lokmayı yiyen. Ey can, aklını başına al, hem yiyorsun hem yeniyorsun!
  • در بیان آنک ما سوی الله هر چیزی آکل و ماکولست هم‌چون آن مرغی کی قصد صید ملخ می‌کرد و به صید ملخ مشغول می‌بود و غافل بود از باز گرسنه کی از پس قفای او قصد صید او داشت اکنون ای آدمی صیاد آکل از صیاد و آکل خود آمن مباش اگر چه نمی‌بینیش به نظر چشم به نظر دلیل و عبرتش می‌بین تا چشم نیز باز شدن 
  • Tanrı’dan başka her şey hem yer hem yenir. Çekirge avlamakta olan ve ardında onu avlamaya kalkışan aç doğan kuşundan gafil bulunan kuş gibi. Şimdi ey Ademoğlu, sen yiyor ve avlanıyorsun ama seni de avlayacak ve yiyecek olandan emin olma. Onu baş gözüyle göremiyorsan can ve ibret gözüyle gör de sırrın gözü açılsın
  • مرغکی اندر شکار کرم بود  ** گربه فرصت یافت او را در ربود 
  • Bir kuşcağız kurt avlıyordu kedi fırsat bulup onu kapıverdi.
  • آکل و ماکول بود و بی‌خبر  ** در شکار خود ز صیادی دگر  720
  • Yiyordu, yeniyordu, fakat kendisi avlanırken başka bir avcıdan haberi bile yoktu.
  • دزد گرچه در شکار کاله‌ایست  ** شحنه با خصمانش در دنباله‌ایست 
  • Hırsız, bir kumaşı çalmaktadır ama şahne de, hırsızın düşmanları ile beraber ardındadır.
  • عقل او مشغول رخت و قفل و در  ** غافل از شحنه‌ست و از آه سحر 
  • Hırsızın aklı, pılı pırtıda, kilitte ve kapıdadır. Şahneden ve seher çağından ah edeceğinden gafildir.
  • او چنان غرقست در سودای خود  ** غافلست از طالب و جویای خود 
  • Sevdasına öyle dalmıştır ki kendisini arayandan haberi bile yoktur.
  • گر حشیش آب و هوایی می‌خورد  ** معده‌ی حیوانش در پی می‌چرد 
  • Bir ot, arı duru bir suyu içti mi derhal bir hayvan gelir, onu otlar yer.
  • آکل و ماکول آمد آن گیاه  ** هم‌چنین هر هستیی غیر اله  725
  • O ot, hem yer, hem yenir. Tanrı’dan her varlık böyledir işte.
  • و هو یطعمکم و لا یطعم چو اوست  ** نیست حق ماکول و آکل لحم و پوست 
  • Tanrı “Sizi doyurur, fakat kendi yemek yemez” Tanrı ne yenir ne yer. O, et ve deri değildir.
  • آکل و ماکول کی ایمن بود  ** ز آکلی که اندر کمین ساکن بود 
  • Yiyen ve yenilen, pusuya gizlenmiş bulunan bir yiyiciden nasıl emin olabilir?