English    Türkçe    فارسی   

6
1026-1050

  • از منش وا خر چو می‌سوزد دلت  ** بی‌منت حل نگردد مشکلت 
  • önlün yanıyorsa onu benden satın al. Müşkülün parasız hallolmaz.
  • گفت صد خدمت کنم پانصد سجود  ** بنده‌ای دارم تن اسپید و جهود 
  • Ebubekir, yüzlerce hizmette bulunur, Allah’ya karşı da beş yüz kere şükür secdesine kapanırım. Güzel bir kulum var, fakat kâfir.
  • تن سپید و دل سیاهستش بگیر  ** در عوض ده تن سیاه و دل منیر 
  • Vücudu beyaz ama gönlü kara, gönlü nurlu kulu ver bana.
  • پس فرستاد و بیاورد آن همام  ** بود الحق سخت زیبا آن غلام 
  • Birisini gönderip kölesini getirtti, hakikatten o köle pek güzeldi.
  • آنچنان که ماند حیران آن جهود  ** آن دل چون سنگش از جا رفت زود  1030
  • Bir derece ki o kâfir, hayran oldu, taşa benzeyen yüreği âdeta yerinden oynadı.
  • حالت صورت‌پرستان این بود  ** سنگشان از صورتی مومین بود 
  • Surete tapanların hali budur. Taş gibi yürekleri, bir suret gördüler mi mum gibi erir.
  • باز کرد استیزه و راضی نشد  ** که برین افزون بده بی‌هیچ بد 
  • Fakat yine dayandı, inat etti, bu hiçbir şey değil, bundan başka daha para vermelisin dedi.
  • یک نصاب نقره هم بر وی فزود  ** تا که راضی گشت حرص آن جهود 
  • Ebubekir, o kâfirin, hırsı yatışıncaya, gönlü razı oluncaya kadar da para verip Bilâl’i satın aldı.
  • خندیدن جهود و پنداشتن کی صدیق مغبونست درین عقد 
  • Bu alışverişte Sıddıyk aldandı sanarak kâfir gülmeye koyuldu
  • قهقهه زد آن جهود سنگ‌دل  ** از سر افسوس و طنز و غش و غل 
  • O taş yürekli kâfir acıklanarak, eğlenerek, alay ederek bir kahkaha attı.
  • گفت صدیقش که این خنده چه بود  ** در جواب پرسش او خنده فزود  1035
  • Sıddıyk dedi ki: Bu kahkaha neden? Herif cevap vereceği yerde büsbütün gülmeye kahkahasını arttırmaya başladı.
  • گفت اگر جدت نبودی و غرام  ** در خریداری این اسود غلام 
  • Dedi ki: Bu kara köleyi almaya bu kadar düşmesen, bu kadar sevdalanmasan,
  • من ز استیزه نمی‌جوشیدمی  ** خود به عشر اینش بفروشیدمی 
  • Ben de ısrar etmezdim , bu verdiğin paranın onda biriyle almış olurdun.
  • کو به نزد من نیرزد نیم دانگ  ** تو گران کردی بهایش را به بانگ 
  • Bence o yarım akça bile etmez. Fakat pahasını bağıra çağıra sen arttırdın.
  • پس جوابش داد صدیق ای غبی  ** گوهری دادی به جوزی چون صبی 
  • Sıddıyk, a ahmak diye cevap verdi, çocuk gibi bir cevize karşılık bir inci verdin.
  • کو به نزد من همی‌ارزد دو کون  ** من به جانش ناظرستم تو بلون  1040
  • Bence o iki cihana değer. Ben cana bakıyorum sen renge bakıyorsun.
  • زر سرخست او سیه‌تاب آمده  ** از برای رشک این احمق‌کده 
  • O kızıl altın, fakat şu ahmaklar yurdunda oturanların hasedi yüzünden kara görünmede.
  • دیده‌ی این هفت رنگ جسمها  ** در نیابد زین نقاب آن روح را 
  • Cisimlerin şu yedi rengini gören baş gözü, bu perde ardından o ruhu göremez.
  • گر مکیسی کردیی در بیع بیش  ** دادمی من جمله ملک و مال خویش 
  • Eğer satışta biraz daha nekeslik etseydin bütün malımı mülkümü verirdim.
  • ور مکاس افزودیی من ز اهتمام  ** دامنی زر کردمی از غیر وام 
  • Daha ziyade üstüne düşseydin başkalarından bir etek dolusu altın borç alır, onu da verirdim.
  • سهل دادی زانک ارزان یافتی  ** در ندیدی حقه را نشکافتی  1045
  • Fakat bedava buldun da ucuz verdin. Hokkayı açıp da içindeki inciyi görmedin.
  • حقه سربسته جهل تو بداد  ** زود بینی که چه غبنت اوفتاد 
  • Cahilliğinden üstü kapalın okkayı verdin, yakında görürsün sen ne zarara girdin!
  • حقه‌ی پر لعل را دادی به باد  ** هم‌چو زنگی در سیه‌رویی تو شاد 
  • Lâl dolu hokkayı yele verdin. Zenci gibi kara yüzlü oluşuna da seviniyorsun.
  • عاقبت وا حسرتا گویی بسی  ** بخت ودولت را فروشد خود کسی 
  • Sonunda çok eyvah dersin. Hiçbir kimse bahtı, devleti satar mı?
  • بخت با جامه‌ی غلامانه رسید  ** چشم بدبختت به جز ظاهر ندید 
  • Baht sana köle elbiselerini bürünmüş de gelmişti. Fakat talihsiz gözün, zâhirden başka bir şey görmedi ki.
  • او نمودت بندگی خویشتن  ** خوی زشتت کرد با او مکر و فن  1050
  • O sana kulluğunu gösterdi, fakat çirkin huyun onunla hileye, düzene girişti.