English    Türkçe    فارسی   

6
1111-1135

  • چون شنیدی بعضی اوصاف بلال  ** بشنو اکنون قصه‌ی ضعف هلال 
  • Bilâl’in bazı vasıflarını duydum. Şimdi de Hilâl’in zayıflığını dinle.
  • از بلال او بیش بود اندر روش  ** خوی بد را بیش کرده بد کشش 
  • O, yürüyüşte, gidişte Bilâl’den ileriydi; kötü huylarını daha fazla tepelemişti.
  • نه چو تو پس‌رو که هر دم پس‌تری  ** سوی سنگی می‌روی از گوهری 
  • Senin gibi ardına ardına gitmez, her an daha ziyade gerilemezdi; senin gibi mücevheri bırakıp taşa koşmazdı.
  • آن‌چنان کان خواجه را مهمان رسید  ** خواجه از ایام و سالش بر رسید 
  • Hani şunu gibi: Bir adama konuk geldi. Adam, konuğun yaşını sormaya, ne vakit doğduğunu araştırmaya koyuldu.
  • گفت عمرت چند سالست ای پسر  ** بازگو و در مدزد و بر شمر  1115
  • Oğul dedi, kaç yaşındasın? Söyle, saklama anlat bakalım.
  • گفت هجده هفده یا خود شانزده  ** یا که پانزده ای برادرخوانده 
  • Konuk, on sekiz dedi ,yahut on yedi, on altı. Yahut da kardeşlik, on beş!
  • گفت واپس واپس ای خیره سرت  ** باز می‌رو تا بکس مادرت 
  • Ev sahibi hadi bakalım şaşkın hadi, biraz daha geri geri git de ananın rahmine gir!
  • حکایت در تقریر همین سخن 
  • Bu sözü anlatan bir hikâye
  • آن یکی اسپی طلب کرد از امیر  ** گفت رو آن اسپ اشهب را بگیر 
  • Birisi bir beyden at istedi. Bey, yürü dedi, o güzel atı al.
  • گفت آن را من نخواهم گفت چون  ** گفت او واپس‌روست و بس حرون 
  • Adam, ben onu istemem deyince neden dedi. Adam dedi ki: Pek huylu geri geri gidiyor.
  • سخت پس پس می‌رود او سوی بن  ** گفت دمش را به سوی خانه کن  1120
  • Boyuna gerisin geri gitmede. Bey dedi ki: Sen de kuyruğunu eve çevir!
  • دم این استور نفست شهوتست  ** زین سبب پس پس رود آن خودپرست 
  • Senin nefis atının kuyruğu da şehvettir. Bu sebepten, o kendisine tapan, geri geri gider.
  • شهوت او را که دم آمد ز بن  ** ای مبدل شهوت عقبیش کن 
  • Şehvet, sana aslından kuyruk olduysa o şehveti çek çevir, ahirete şehvetlen.
  • چون ببندی شهوتش را از رغیف  ** سر کند آن شهوت از عقل شریف 
  • Şehvetini yemeden içmeden kestin mi, şehvet yüce akıl cihetine düşer, oradan baş gösterir.
  • هم‌چو شاخی که ببری از درخت  ** سر کند قوت ز شاخ نیک‌بخت 
  • Hani bir ağacın kötü dallarını budarsın da iyi dallarından dal budak verir, o dallar kuvvetlenir ya.
  • چونک کردی دم او را آن طرف  ** گر رود پس پس رود تا مکتنف  1125
  • Kuyruğunu o tarafa çevirdin mi geri geri gitse bile sığınılacak yere kadar varır, dayanır.
  • حبذا اسپان رام پیش‌رو  ** نه سپس‌رو نه حرونی را گرو 
  • Ne mutludur binicisine râm olan ve doğru giden atlar. Onlar, ne geri giderler, ne huysuzluk ederler.
  • گرم‌رو چون جسم موسی کلیم  ** تا به بحرینش چو پهنای گلیم 
  • Allah Kelim’i Musa gibi hızlı hızlı gider, bir kilim gibi Bahreyn’e kadar varır, yayılır.
  • هست هفصدساله راه آن حقب  ** که بکرد او عزم در سیران حب 
  • Musa’nın gittiği yol, tam yedi yüz yıllık yoldu, o sevda ile bu kadar uzun yolu aştı.
  • همت سیر تنش چون این بود  ** سیر جانش تا به علیین بود 
  • Bedenindeki gidiş gayreti bu kadardı. Canındaki gayretse ta İlliyn’e değdi.
  • شهسواران در سباقت تاختند  ** خربطان در پایگه انداختند  1130
  • İyi biniciler, birbirlerini geçmek için atlarını sürdüler. Karınları şiş battallarsa ahırda kala kaldılar.
  • مثل 
  • Örnek
  • آن‌چنان که کاروانی می‌رسید  ** در دهی آمد دری را باز دید 
  • Hani bir kervan bir köye gelip çatmış, orada açık bir kapı görmüştü.
  • آن یکی گفت اندرین برد العجوز  ** تا بیندازیم اینجا چند روز 
  • Kervan halkından biri bu kocakarı soğuğunda eşyamızı buraya atalım, birkaç gün burada kalalım dedi.
  • بانگ آمد نه بینداز از برون  ** وانگهانی اندر آ تو اندرون 
  • İçeriden bir ses geldi: Hayır ,neyiniz varsa önce dışarıya bırakın da ondan sonra içeri girin.
  • هم برون افکن هر آنچ افکندنیست  ** در میا با آن کای ن مجلس سنیست 
  • Atılması gereken ne varsa dışarıya at da öyle gel. Onlarla içeriye girmeye kalkışma ki bu meclis pek yüce bir meclistir.
  • بد هلال استاددل جان‌روشنی  ** سایس و بنده‌ی امیری مومنی  1135
  • Hilâl, gönlü üstat, ruhu aydın bir zattı. İnanmış bir adamın kuluydu, ona seyislik etmekteydi.