English    Türkçe    فارسی   

6
3551-3575

  • هر که آنجا بگذرد زر می‌برد  ** نیست هدیه‌ی مخلصان را مسترد 
  • Kim oraya uğrarsa o altınları alsın, götürsün. İhlâs sahibi kimseler hediye ettikleri şeyi geri almazlar.
  • بهر او بنهاده‌ام آن از دو سال  ** کرده‌ام من نذرها با ذوالجلال 
  • Ben o parayı o mücevherleri iki yıl önce onun için koydum, ululuk ıssı Tanrı’ya böyle nezirde bulundum.
  • ور روا دارند چیزی زان ستد  ** بیست چندان خو زیانشان اوفتد 
  • Mirasçılarım ondan bir şey almak isterler. Bunu caiz görürlerse aldıklarının yirmi misli ziyana girerler.
  • گر روانم را پژولانند زود  ** صد در محنت بریشان بر گشود 
  • Gönlümü incitmeden çekinmezlerse onlara yüzlerce mihnet kapısı açıktır.
  • از خدا اومید دارم من لبق  ** که رساند حق را در مستحق  3555
  • Tanrı’dan tatlı dillerle dilerim ve umarım ki hakkı, müstahak olana ulaştırır.
  • دو قضیه‌ی دیگر او را شرح داد  ** لب به ذکر آن نخواهم بر گشاد 
  • Bu sözlerden sonra Kethüdaya iki şey daha anlattı ki onları anlatmak için ağzımı açmayacağım.
  • تا بماند دو قضیه سر و راز  ** هم نگردد مثنوی چندین دراز 
  • Hem o iki şey sır olarak kalsın, hem de Mesnevi o kadar uzamasın artık.
  • برجهید از خواب انگشتک‌زنان  ** گه غزل‌گویان و گه نوحه‌کنان 
  • Kethüda sıçrayıp ellerini çırparak uyandı. Gâh gazel okumaktaydı, gâh bağırıp ağlamakta.
  • گفت مهمان در چه سوداهاستی  ** پای‌مردا مست و خوش بر خاستی 
  • Konuk, ne sevdalardasın dedi. Ey kethuda, sarhoş ve güzel bir halde kalktın.
  • تا چه دیدی خواب دوش ای بوالعلا  ** که نمی‌گنجی تو در شهر و فلا  3560
  • Gece rüyada ne gördün ey ulu er? Ne gördün de böyle şehre de sığamıyorsun, ovaya da.
  • خواب دیده پیل تو هندوستان  ** که رمیدستی ز حلقه‌ی دوستان 
  • Filin rüyada Hindistan’ı mı gördü de böyle dostların halkasından kaçtın?
  • گفت سوداناک خوابی دیده‌ام  ** در دل خود آفتابی دیده‌ام 
  • Kethuda, güzel bir rüya gördüm dedi. Gönlüme doğmuş bir güneş gördüm.
  • خواب دیدم خواجه‌ی بیدار را  ** آن سپرده جان پی دیدار را 
  • O uyanık muhtesibi, o sevgiliye ulaşmak için can vereni gördüm.
  • خواب دیدم خواجه‌ی معطی المنی  ** واحد کالالف ان امر عنی 
  • İstekleri veren, bir iş için çağrılınca bin kişiye bedel olan efendiyi gördüm.
  • مست و بی‌خود این چنین بر می‌شمرد  ** تا که مستی عقل و هوشش را ببرد  3565
  • Sarhoş ve kendisinden geçmiş bir halde böyle sayıp dökerken nihayet sarhoşluk, aklını, fikrini aldı.
  • در میان خانه افتاد او دراز  ** خلق انبه گرد او آمد فراز 
  • Evin ortasına upuzun düştü. Halk, başına üşüştü.
  • با خود آمد گفت ای بحر خوشی  ** ای نهاده هوش‌ها در بیهشی 
  • Bir müddet sonra kendisine gelince dedi ki: Ey iyilik, güzellik denizi, ey akılları kendisinden geçiren!
  • خواب در بنهاده‌ای بیداریی  ** بسته‌ای در بی‌دلی دلداریی 
  • Uyanıklıkta uyku veren, gönülsüzlük âleminde gönül alıcılığı bağışlayan!
  • توانگری پنهان کنی در ذل فقر  ** طوق دولت بسته اندر غل فقر 
  • Aşağılık yoksullukta bir gönül zenginliği verir.Devlet boyunduruğunu da yoksulluk zinciri edersin.
  • ضد اندر ضد پنهان مندرج  ** آتش اندر آب سوزان مندرج  3570
  • Zıddı, zıddın içine kor, yakıcı suya ateş hararetini verirsin.
  • روضه اندر آتش نمرود درج  ** دخل‌ها رویان شده از بذل و خرج 
  • Nemrud’ un ateşinde bahçe gizlidir, harcamakla ihsan etmekle gelir artar.
  • تا بگفته مصطفی شاه نجاح  ** السماح یا اولی النعمی رباح 
  • Bunun içindir ki o kurtuluş padişahı Mustafa, “ Ey nimet sahipleri, cömertlik kazançtır, kârdır” demiştir.
  • ما نقص مال من الصدقات قط  ** انما الخیرات نعم المرتبط 
  • Mal, sadakayla katiyen azalmaz. Hayırlarda bulunmak, malı zâyi etmez, kaybolmaktan kurtarır.
  • جوشش و افزونی زر در زکات  ** عصمت از فحشا و منکر در صلات 
  • Altın zekât vermekle coşar, fazlalaşır. İnsanı kötülükten, fenalıktan kurtaran namazdır.
  • آن زکاتت کیسه‌ات را پاسبان  ** وآن صلاتت هم ز گرگانت شبان  3575
  • Zekât vermen keseni korur. Namazın da seni kurtlardan kurtarır, çobanlık eder sana.