English    Türkçe    فارسی   

6
4464-4488

  • هم‌چو آن اصحاب کهف ای خواجه زود  ** رو به ایقاظا که تحسبهم رقود 
  • Hani o Ashabı kehif gibi sen de uyanık yürü, seni uyuyor sansınlar.
  • گفت قاضی ای صنم معمول چیست  ** گفت خانه‌ی این کنیزک بس تهیست  4465
  • Kadı, peki güzelim dedi, ne yapalım? Kadın dedi ki: Bu cariyenin evi tamamiyle bomboş.
  • خصم در ده رفت و حارس نیز نیست  ** بهر خلوت سخت نیکو مسکنیست 
  • Düşman, köye gitti, bekçi de yok. Halvet olmak için pek güzel bir yurt.
  • امشب ار امکان بود آنجا بیا  ** کار شب بی سمعه است و بی‌ریا 
  • Mümkünse bu gece oraya gel. Geceleyin görülen işte ne düzen vardır, ne riya.
  • جمله جاسوسان ز خمر خواب مست  ** زنگی شب جمله را گردن زدست 
  • Bütün gözetleyenler, uyku şarabiyle sarhoştur. Gece Zencisi, hepsinin boynunu vurmuştur.
  • خواند بر قاضی فسون‌های عجب  ** آن شکرلب وانگهانی از چه لب 
  • Hâsılı o şeker dudaklı, o canım dudaklariyle kadıya şaşırtıcı afsunlar okudu.
  • چند با آدم بلیس افسانه کرد  ** چون حوا گفتش بخور آنگاه خورد  4470
  • İblis, Âdem'e nice defa masallar okudu ama Havva, ye dedi de Adem, Tanrı tarafından yemeyin denen meyvayı o vakit yedi.
  • اولین خون در جهان ظلم و داد  ** از کف قابیل بهر زن فتاد 
  • Âlemde zulümle dökülen ilk kan, kadın yüzünden ve Kaabil'in elinden çıktı.
  • نوح چون بر تابه بریان ساختی  ** واهله بر تابه سنگ انداختی 
  • Nuh, tavada ne kadar kebap kızartmak istese Vahile, durmadan tavaya taş atardı.
  • مکر زن بر کار او چیره شدی  ** آب صاف وعظ او تیره شدی 
  • Kadın hilesi onun işine üstün olur, onun saf öğüt suyunu bulandırır giderdi.
  • قوم را پیغام کردی از نهان  ** که نگه دارید دین زین گمرهان 
  • Kavmine gizlice, amanın bu sapıklardan dininizi koruyun derdi.
  • رفتن قاضی به خانه‌ی زن جوحی و حلقه زدن جوحی به خشم بر در و گریختن قاضی در صندوقی الی آخره 
  • Kadının, Cuha' nın karısının evine gitmesi, Cuha' nın kızgın bir halde kapının halkasını dövmesi, kadının sandığa gizlenmesi.
  • مکر زن پایان ندارد رفت شب  ** قاضی زیرک سوی زن بهر دب  4475
  • Kadının hilesine son yoktur. Gece oldu. Akıllı kadı, kadına kavuşmak için yavaş yavaş kalktı, yola düştü.
  • زن دو شمع و نقل مجلس راست کرد  ** گفت ما مستیم بی این آب‌خورد 
  • Kadın iki mum yaktı. Yemek ve çerez hazırlamıştı. Kadı gelince biz aslen dedi, içmeden sarhoşuz.
  • اندر آن دم جوحی آمد در بزد  ** جست قاضی مهربی تا در خزد 
  • Tam bu sırada Cuha gelip kapıyı döğmeye başladı. Kadı, yerinden sıçradı, bir kaçacak yer aramaya koyuldu.
  • غیر صندوقی ندید او خلوتی  ** رفت در صندوق از خوف آن فتی 
  • Ortada bir sandıktan başka kaçacak yer yoktu. Hemen korkusundan sandığın içine girdi.
  • اندر آمد جوحی و گفت ای حریف  ** اتی وبالم در ربیع و در خریف 
  • Derken Cuha eve girdi. Başladı söylenmeye: A kadın, a yazın da bana vebal olan, kışın da.
  • من چه دارم که فداات نیست آن  ** که ز من فریاد داری هر زمان  4480
  • Neyim var da sana feda etmiyorum? Neden benim elimden her an öyle feryadedip durmadasın?
  • بر لب خشکم گشادستی زبان  ** گاه مفلس خوانیم گه قلتبان 
  • Bana kötü kötü sözler söylemede, gah müflis, gah kaltaban demedesin.
  • این دو علت گر بود ای جان مرا  ** آن یکی از تست و دیگر از خدا 
  • Benim olsa olsa iki derdim var: Biri senden, biri Tanrı'dan!
  • من چه دارم غیر آن صندوق که آن  ** هست مایه‌ی تهمت و پایه‌ی گمان 
  • Töhmet atılacak, şüphe uyandıracak bir şu sandıktan başka neyim var ki?
  • خلق پندارند زر دارم درون  ** داد واگیرند از من زین ظنون 
  • Halk da içinde altınım var sanıyor, hakkımda böyle şüphelere düşüyor.
  • صورت صندوق بس زیباست لیک  ** از عروض و سیم و ز خالیست نیک  4485
  • Sandık, görünüşte pek güzel ama içinde ne kumaş var, ne altın, ne gümüş... Bomboş!
  • چون تن زراق خوب و با وقار  ** اندر آن سله نیابی غیر مار 
  • Hani güzel ve vekarlı riyakârın bedeni gibi. O sepette ancak yılan vardır, başka bir şey bulamazsın.
  • من برم صندوق را فردا به کو  ** پس بسوزم در میان چارسو 
  • Yarın şu sandığı alıp götüreyim de çarşı ortasında yakayım.
  • تا ببیند مومن و گبر و جهود  ** که درین صندوق جز لعنت نبود 
  • Mümin de görsün, kâfir de, çıfıt da.. Bu sandıkta lanetten başka bir şey yok!