English    Türkçe    فارسی   

6
642-666

  • نفی بگذار و همان هستی پرست  ** این در آموز ای پدر زان ترک مست 
  • Nefyi bırak da var olana tap, bunu o sarhoş Türk’ten öğren babacığım.
  • استدعاء امیر ترک مخمور مطرب را بوقت صبوح و تفسیر این حدیث کی ان لله تعالی شرابا اعده لاولیائه اذا شربوا سکروا و اذا سکروا طابوا الی آخر الحدیث می در خم اسرار بدان می‌جوشد تا هر که مجردست از آن می نوشد قال الله تعالی ان الابرار یشربون این می که تو می‌خوری حرامست ما می نخوریم جز حلالی «جهد کن تا ز نیست هست شوی وز شراب خدای مست شوی» 
  • Mahmur Türk beyinin, sabah çağı çalgıcıyı çağırması; ” Ulu Allah’nın dostlarına hazırladığı bir şarap vardır, onu içtiler mi sarhoş olurlar, sarhoş olunca da tertemiz bir hale gelirler..” hadisinin tefsiri Şarap, sırlar küpünde şunun için köpürür: Kim, her şeyden geçmişse o şarabı içer. Ulu Allah “ İyi kişiler içerler ”demiştir. Senin içtiğin şarap haramdır. Biz,helâl olan şaraptan başka şarap içmiyoruz. Çalış da yokluktan varlığa ulaş. Allah şarabiylesarhoşol.
  • اعجمی ترکی سحر آگاه شد  ** وز خمار خمر مطرب‌خواه شد 
  • Yabancı bir Türk, seher vakti uyandı. Sarhoşluğun verdiği mahmurlukla bir çalgıcı istedi.
  • مطرب جان مونس مستان بود  ** نقل و قوت و قوت مست آن بود 
  • Can çalgıcısı, insanın canına munistir. Sarhoşun mezesi, gıdası ve kuvveti odur.
  • مطرب ایشان را سوی مستی کشید  ** باز مستی از دم مطرب چشید  645
  • Çalgıcı onları sarhoşluğa çeker. Sonra yine sarhoşluğu, çalgıcının, okuyucunun nağmesinden, nefesinden tadarlar.
  • آن شراب حق بدان مطرب برد  ** وین شراب تن ازین مطرب چرد 
  • Allah şarabı, insanı o çalgıcıya, o okuyucuya götürür; bu ten şarabı da bu çalgıcıdan, bu okuyucudan gıdalanır.
  • هر دو گر یک نام دارد در سخن  ** لیک شتان این حسن تا آن حسن 
  • Söze gelince ikisi de birdir ama hakikatte bu Hasan’la o Hasan arasında fark çoktur.
  • اشتباهی هست لفظی در بیان  ** لیک خود کو آسمان تا ریسمان 
  • Arada söze ait bir şüphe var ama gökyüzü nerede, ip nerede?
  • اشتراک لفظ دایم ره‌زنست  ** اشتراک گبر و مؤمن در تنست 
  • Sözdeki birlik, daima yol vurur. Kâfirle müminin birliği, ten bakımındandır.
  • جسمها چون کوزه‌های بسته‌سر  ** تا که در هر کوزه چه بود آن نگر  650
  • Bedenler, ağızları kapalı testilere benzerler. Her testide ne var? Sen ona bak.
  • کوزه‌ی آن تن پر از آب حیات  ** کوزه‌ی این تن پر از زهر ممات 
  • O beden testisi, âbıhayatla doludur, bu beden testisi ölüm zehriyle.
  • گر به مظروفش نظر داری شهی  ** ور به ظرفش بنگری تو گم‌رهی 
  • İçindekine bakarsan padişahsın, dışına bakarsan yolunu azıttın gitti.
  • لفظ را ماننده‌ی این جسم دان  ** معنیش را در درون مانند جان 
  • Söz,bil ki şu bedene benzer, manâsı da içindeki candır.
  • دیده‌ی تن دایما تن‌بین بود  ** دیده‌ی جان جان پر فن بین بود 
  • Baş gözü, daima bedeni görür, can gözü ise, hünerli canı.
  • پس ز نقش لفظهای مثنوی  ** صورتی ضالست و هادی معنوی  655
  • Mesnevi’nin sözlerindeki suret de surete kapılanı azdırır, yolunu kaybettirir, manâya bakan kişiye de yol gösterir, doğru yolu buldurur.
  • در نبی فرمود کین قرآن ز دل  ** هادی بعضی و بعضی را مضل 
  • Allah da “Bu Kur’an, gönül yüzünden bazılarına doğru yolu gösterir, bazılarının da yolunu azıtır” buyurmuştur.
  • الله الله چونک عارف گفت می  ** پیش عارف کی بود معدوم شی 
  • Arif, şarap dedi mi Allah için olsun abes görme. Arife nasıl olur da bir şey yok olur?
  • فهم تو چون باده‌ی شیطان بود  ** کی ترا وهم می رحمان بود 
  • Sen, şeytanın içtiği şarabı anlarsan Allah şarabını nereden düşünebileceksin?
  • این دو انبازند مطرب با شراب  ** این بدان و آن بدین آرد شتاب 
  • Çalgıyla şarap... bu ikisi de eşittir. Bu ona koşar, o buna.
  • پر خماران از دم مطرب چرند  ** مطربانشان سوی میخانه برند  660
  • Sarhoşlar, çalgının namesiyle, çalgıcının nefesiyle gıdalanırlar. Çalgıyla çalgıcı da onları meyhaneye çeker götürür.
  • آن سر میدان و این پایان اوست  ** دل شده چون گوی در چوگان اوست 
  • O, meydanın başıdır, bu, sonu. Gönül, onun çevgânında bir top kesilmiştir.
  • در سر آنچ هست گوش آنجا رود  ** در سر ار صفراست آن سودا شود 
  • Akılda ne varsa kulak oraya dikilir. Başta safra varsa yanınca sevda olur.
  • بعد از آن این دو به بیهوشی روند  ** والد و مولود آن‌جا یک شوند 
  • Sonra bu ikisi de kendinden geçer, orada baba da bir olur oğul da.
  • چونک کردند آشتی شادی و درد  ** مطربان را ترک ما بیدار کرد 
  • Neşeyle dert uzlaştı mı türkümüz çalgıcıları uyandırdı.
  • مطرب آغازید بیتی خوابناک  ** که انلنی الکاس یا من لا اراک  665
  • Çalgıcı uyutucu bir şarkı okumaya başladı: Ey yüzünü görmediğim sevgili, bana bir kadeh sun.
  • انت وجهی لا عجب ان لا اراه  ** غایة القرب حجاب الاشتباه 
  • Sen, benim yüzümsün, hakikatimsin, seni görmezsem şaşılmaz. Yakınlığın son derecesi, şüpheye düşme perdesiyle bürünmedir.