English    Türkçe    فارسی   

6
783-807

  • شهر را بگذاشت و آن سوی رای کرد  ** قصد جست و جوی آن هیهای کرد 
  • Şehri bırakıp o tarafa yürüdü, feryadın sebebini araştırmaya koyuldu.
  • پرس پرسان می‌شد اندر افتقاد  ** چیست این غم بر که این ماتم فتاد 
  • Merak etti, bu gam nedir, bu yas kime tutuluyor diye soruşturmaya başladı.
  • این رئیس زفت باشد که بمرد  ** این چنین مجمع نباشد کار خرد  785
  • Herhalde bir ulu bey ölmüş olmalı diyordu; böyle bir topluluk, küçük iş değil.
  • نام او و القاب او شرحم دهید  ** که غریبم من شما اهل دهید 
  • Ben garibim siz buralısınız adını lâkaplarını söyleyin.
  • چیست نام و پیشه و اوصاف او  ** تا بگویم مرثیه ز الطاف او 
  • Adı neydi ne iş görürdü, nasıl adamdı? Bana bildirin de onun iyiliklerine ait bir mersiye söyleyeyim.
  • مرثیه سازم که مرد شاعرم  ** تا ازینجا برگ و لالنگی برم 
  • Ben şairim,bir mersiye düzüp okuyayım da,buradan bir yiyecek,bir azık parası alayım.
  • آن یکی گفتش که هی دیوانه‌ای  ** تو نه‌ای شیعه عدو خانه‌ای 
  • Bunu duyanların birisi dedi ki: Yahu, sen deli misin? Yoksa Şîa değilsin de Ehlibeyt düşmanı mısın?
  • روز عاشوار نمی‌دانی که هست  ** ماتم جانی که از قرنی بهست  790
  • Âşure gününü, o gün şehit olan cana yas tutmanın yüzlerce yıl yaşamadan daha üstün olduğunu bilmiyor musun?
  • پیش مومن کی بود این غصه خوار  ** قدر عشق گوش عشق گوشوار 
  • Bu dert Müminin yanında değersiz olur mu hiç? Kulağın aşkı, küpenin değerincedir.
  • پیش مومن ماتم آن پاک‌روح  ** شهره‌تر باشد ز صد طوفان نوح 
  • Mümine göre o pâk nurun yası, yüzlerce Nuh tufanından da meşhurdur.
  • نکته گفتن آن شاعر جهت طعن شیعه حلب 
  • Şair’in,Halepteki Şiîleri kınayan sözleri
  • گفت آری لیک کو دور یزید  ** کی بدست این غم چه دیر اینجا رسید 
  • Şair dedi ki: Doğru ama Yezit’in devri nerede? Bu yas buraya ne kadar da geç gelmiş?
  • چشم کوران آن خسارت را بدید  ** گوش کران آن حکایت را شنید 
  • Körler bile o kötülükleri gördüler, sağırların kulakları bile o hikâyeleri duydu.
  • خفته بودستید تا اکنون شما  ** که کنون جامه دریدیت از عزا  795
  • Siz şimdiye kadar uyuyor muydunuz ki şimdi yas tutuyor, elbisenizi yırtıyorsunuz?
  • پس عزا بر خود کنید ای خفتگان  ** زانک بد مرگیست این خواب گران 
  • Ey uykuya dalanlar, kendinize ağlayın! Çünkü bu ağır uyku, çok kötü bir ölüm.
  • روح سلطانی ز زندانی بجست  ** جامه چه درانیم و چون خاییم دست 
  • Allah’ya mensup ruh, zindandan kurtuldu. Neden elbisenizi yırtalım, niçin elimizi ısırıp duralım?
  • چونک ایشان خسرو دین بوده‌اند  ** وقت شادی شد چو بشکستند بند 
  • Onlar ,din sultanlarıydı. Bağı kırdıkları zaman onlara sevinç çağıdır.
  • سوی شادروان دولت تاختند  ** کنده و زنجیر را انداختند 
  • Devlet saymanına uçup gittiler; tomruğu,zinciri çözüp attılar.
  • روز ملکست و گش و شاهنشهی  ** گر تو یک ذره ازیشان آگهی  800
  • O gün devlet günüdür, güzellik ve saltanat günüdür. Bir zerrecik anlasan, bilsen bunun böyle olduğunu tasdik edersin?
  • ور نه‌ای آگه برو بر خود گری  ** زانک در انکار نقل و حشری 
  • Bilmiyor, anlamıyorsan yürü, kendine ağla. Çünkü göçmeyi mahşeri inkâr ediyorsun.
  • بر دل و دین خرابت نوحه کن  ** که نمی‌بیند جز این خاک کهن 
  • Kendi harap dinine, harap gönlüne ağla ki bu eski topraktan başka bir şey görmüyor.
  • ور همی‌بیند چرا نبود دلیر  ** پشتدار و جانسپار و چشم‌سیر 
  • Görüyorsa neden yiğitleşmiyor, Allah’ya dayanmıyor; neden gözü tok değil?
  • در رخت کو از می دین فرخی  ** گر بدیدی بحر کو کف سخی 
  • Nerede yüzünde din şarabının verdiği nur? Denizi gördüysen hani cömert elin, avucun?
  • آنک جو دید آب را نکند دریغ  ** خاصه آن کو دید آن دریا و میغ  805
  • Irmağı gören suyu esirgemez; hele o denizi, o bulutu görmüşse.
  • تمثیل مرد حریص نابیننده رزاقی حق را و خزاین و رحمت او را به موری کی در خرمنگاه بزرگ با دانه‌ی گندم می‌کوشد و می‌جوشد و می‌لرزد و به تعجیل می‌کشد و سعت آن خرمن را نمی‌بیند 
  • Allah rızk vericiliğini ve rahmet hazinelerini, görmeyen haris ,büyük bir harman yerinde, o geniş harmanı görmeyip de bir tek buğdaya yapışan ,uğraşa çabalaya,titreye,yorula aceleyle onu götürmeye çalışan bir karıncaya benzer.
  • مور بر دانه بدان لرزان شود  ** که ز خرمنهای خوش اعمی بود 
  • Karınca, güzelim harmanları görmez de bir tanecik buğdayın üstüne titrer.
  • می‌کشد آن دانه را با حرص و بیم  ** که نمی‌بیند چنان چاش کریم 
  • O taneyi hırsla, korkuyla çeker durur da onca yığını görmez.