English    Türkçe    فارسی   

2
2065-2114

  • گفت چون از جد و پندم وز جدال ** در دل او بیش می‏زاید خیال‏ 2065
  • “Benim ona ciddiyetle nasihat vermemden, üstüne düşmemden, gönlündeki hayaller attı, büsbütün vehimlendi.
  • پس ره پند و نصیحت بسته شد ** امر أعرض عنهم پیوسته شد
  • Demek ki nasihat yolu kapandı” dedi. “Fa’rıd anhum” emrine bağlandı.
  • چون دوایت می‏فزاید درد پس ** قصه با طالب بگو بر خوان عبس‏
  • Verdiğin ilâç derdi arttırırsa sen de sözü isteyene söylet. Abese suresini okusana.
  • چون که اعمی طالب حق آمده ست ** بهر فقر او را نشاید سینه خست‏
  • Allah “Kör, Hakk’ı diliyorsa onun yoksulluğu yüzünden gönlünü kırmak yaraşmaz.
  • تو حریصی بر رشاد مهتران ** تا بیاموزند عام از سروران‏
  • Sen, halk, ulularından öğrensin diye uluları irşat etmek istiyorsun ama
  • احمدا دیدی که قومی از ملوک ** مستمع گشتند گشتی خوش که بوک‏ 2070
  • Ey Ahmet, büyüklerin bir kısmı seni dinlemeye koyulunca hoşlandın, belki,
  • این رئیسان یار دین گردند خوش ** بر عرب اینها سرند و بر حبش‏
  • Bu ulular, dine güzelce yardımcı olurlar, bunlar Arab’a Habeş’e reistir.
  • بگذرد این صیت از بصره و تبوک ** ز انکه الناس علی دین الملوک‏
  • Bunların yüzünden İslam dininin şöhreti Basra’yı Tebük’ü aşar. Çünkü halk, padişahlarının dinindendir.
  • زین سبب تو از ضریر مهتدی ** رو بگردانیدی و تنگ آمدی‏
  • Diye düşündün, bu yüzden de hidayet isteyen körden yüz çevirdin, onun sohbetinden sıkıldın.
  • که در این فرصت کم افتد این مناخ ** تو ز یارانی و وقت تو فراخ‏
  • “Bunlar her vakit ele geçmez. Sen dostlarımızdansın, vaktin de geniş.
  • مزدحم می‏گردیم در وقت تنگ ** این نصیحت می‏کنم نه از خشم و جنگ‏ 2075
  • Bu dar vakitte işime mâni olma. Bunu sana darılarak, kızarak söylemiyorum, nasihat yollu söylüyorum” dedin.
  • احمدا نزد خدا این یک ضریر ** بهتر از صد قیصر است و صد وزیر
  • Fakat Ey Ahmet, Allah indinde bu bir tek kör, yüzlerce Kayserden, yüzlerce vezirden yeğdir.
  • یاد الناس معادن هین بیار ** معدنی باشد فزون از صد هزار
  • İnsanlar madenlerdir, sözünü hatırına getir. Öyle maden olur ki yüz binlerce madenden daha değerlidir.
  • معدن لعل و عقیق مکتنس ** بهتر است از صد هزاران کان مس‏
  • Gizli kalmış lâl ve akik madeni, yüz binlerce bakır madeninden değerlidir.
  • احمدا اینجا ندارد مال سود ** سینه باید پر ز عشق و درد و دود
  • Ey Ahmet, burada malın faydası yok. Aşkla, dertle, dumanla dolu gönül lâzım.
  • اعمی روشن دل آمد در مبند ** پند او را ده که حق اوست پند 2080
  • Gönlü aydın kör gelince kapıyı kapama. Ona nasihat ver, nasihat onun hakkıdır.
  • گر دو سه ابله ترا منکر شدند ** تلخ کی گردی چو هستی کان قند
  • İki üç ahmak seni inkâr etse neden acılaşırsın, sen zaten şeker madenisin.
  • گر دو سه ابله ترا تهمت نهند ** حق برای تو گواهی می‏دهد
  • İki üç ahmak seni itham etse bile Hak, sana tanıklık eder” dedi.
  • گفت از اقرار عالم فارغم ** آن که حق باشد گواه او را چه غم‏
  • (Muhammed dedi ki:) “Âlemin ikrarından fariğim. Birisine Allah tanık olursa gayrı ona ne gam!
  • گر خفاشی را ز خورشیدی خوری است ** آن دلیل آمد که آن خورشید نیست‏
  • Yarasa, güneşi göremez. Görüyorum dese bile gördüğü güneş değildir.
  • نفرت خفاشکان باشد دلیل ** که منم خورشید تابان جلیل‏ 2085
  • Yarasaların nefretinden de anlaşılıyor ki ben ulu Allah’ın parlak bir güneşiyim.
  • گر گلابی را جعل راغب شود ** آن دلیل ناگلابی می‏کند
  • Bir gül suyuna bokböcekleri rağbet etseler bu, onun gül olmadığına delâlet eder.
  • گر شود قلبی خریدار محک ** در محکی‏اش در آید نقص و شک‏
  • Kalp akça mihenk istese, mihengin mihenk oluşunda şüphe hâsıl olur.
  • دزد شب خواهد نه روز این را بدان ** شب نی‏ام روزم که تابم در جهان‏
  • Bil ki hırsız geceyi ister, gündüzü değil. Ben gece değilim, cihanda parıldayan gündüzüm.
  • فارقم فاروقم و غلبیروار ** تا که کاه از من نمی‏یابد گذار
  • Bey ayırıcıyım. Benden bir saman çöpü bile geçmesin diye kalbur gibi her şeyi eler, ayırt ederim.
  • آرد را پیدا کنم من از سبوس ** تا نمایم کاین نقوش است آن نفوس‏ 2090
  • Bunların nakışlardan, suretlerden ibaret olduğunu, onlarınsa can bulunduğunu göstermek üzere unu, kepekten ayırırım.
  • من چو میزان خدایم در جهان ** وانمایم هر سبک را از گران‏
  • Ben, dünyada Allah terazisiyim. Hafif olan her şeyi ağırdan tefrik eder, gösteririm.
  • گاو را داند خدا گوساله‏ای ** خر خریداری و در خور کاله‏ای‏
  • Öküz, elbette bir buzağıyı Allah tanır. Eşek müşteri olup bir şey alsa, elbette ham kavun alır.
  • من نه گاوم تا که گوساله‏م خرد ** من نه خارم کاشتری از من چرد
  • Ben öküz değilim ki, beni buzağı satın alsın. Ben, diken değilim ki beni deve yesin!
  • او گمان دارد که با من جور کرد ** بلکه از آیینه‏ی من روفت گرد
  • O, bana cevrettim sanır, hâlbuki hakikatte âdeta aynamı siler, cilâlar.”
  • تملق کردن دیوانه جالینوس را و ترسیدن جالینوس‏
  • Bir delinin Calinus’a yaltaklanması, Calinus’un bundan korkması
  • گفت جالینوس با اصحاب خود ** مر مرا تا آن فلان دارو دهد 2095
  • Calinus, eshabına “Bana filân ilâcı verin” dedi.
  • پس بدو گفت آن یکی ای ذو فنون ** این دوا خواهند از بهر جنون‏
  • İçlerinden birisi dedi ki: “Ey her fenni bilen üstat, bu ilâcı delilik için verirler.
  • دور از عقل تو این دیگر مگو ** گفت در من کرد یک دیوانه رو
  • Delilikse, senin aklından uzak. Bu sözü bir daha söyleme!” Calinus, Bana bir deli baktı.
  • ساعتی در روی من خوش بنگرید ** چشمکم زد آستین من درید
  • Bir müddet güzelce yüzümü seyretti. Bana göz kırptı; sonra yenimi yakamı yırttı.
  • گر نه جنسیت بدی در من از او ** کی رخ آوردی به من آن زشت رو
  • Eğer benim, onunla bir münasebetim olmasaydı o çirkin suratlı nasıl olur da bana yüz çevirirdi?
  • گر ندیدی جنس خود کی آمدی ** کی به غیر جنس خود را بر زدی‏ 2100
  • Eğer bende kendisiyle bir cinsiyet, bir münasebet görmeseydi nasıl olur da bana gelip çatardı? Nasıl olur da kendi cinsinden olmayana musallat olurdu?
  • چون دو کس بر هم زند بی‏هیچ شک ** در میانشان هست قدر مشترک‏
  • İki kişi birbiriyle uzlaştı, birbirine sataştı mı, hiç şüphe yok, aralarında bir kadr-i müşterek vardır.
  • کی پرد مرغی مگر با جنس خود ** صحبت ناجنس گور است و لحد
  • Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet âdeta mezara girmedir” diye cevap verdi.
  • سبب پریدن و چریدن مرغی با مرغی که جنس او نبود
  • Bir kuşun kendi cinsinden olmayan bir kuşla uçup yayılmasındaki sebep
  • آن حکیمی گفت دیدم هم تکی ** در بیابان زاغ را با لکلکی‏
  • Bir hakîm dedi ki: “Yazıda bir kargayla bir leyleğin beraberce koşup uçmakta olduğunu gördüm.
  • در عجب ماندم بجستم حالشان ** تا چه قدر مشترک یابم نشان‏
  • Hayret ettim, bakalım aralarındaki kadr-i müştereke ait emare bulabilir miyim, diye hallerini araştırmaya koyuldum.
  • چون شدم نزدیک، من حیران و دنگ ** خود بدیدم هر دوان بودند لنگ‏ 2105
  • Hayretle yanlarına yaklaşınca gördüm ki ikisi de topal!”
  • خاصه شهبازی که او عرشی بود ** با یکی جغدی که او فرشی بود
  • Hele Arşa mensup bir doğanla ferşin malı olan bir yarasa nasıl olur da beraber bulunur?
  • آن یکی خورشید علیین بود ** وین دگر خفاش کز سجین بود
  • Biri İlliyîn’in güneşi, öbürü Siccîn’in yarasası.
  • آن یکی نوری ز هر عیبی بری ** وین یکی کوری گدای هر دری‏
  • Biri her ayıptan arınmış tertemiz bir nur, öbürü her kapının dilencisi bir kör.
  • آن یکی ماهی که بر پروین زند ** وین یکی کرمی که در سرگین زید
  • Biri Pervin burcuna ziya veren bir ay, öbürü fışkıda debelenen bir kurt.
  • آن یکی یوسف رخی عیسی نفس ** وین یکی گرگی و یا خر با جرس‏ 2110
  • Biri Yusuf yüzlü, İsa nefesli, öbürü bir kurt yahut çıngıraklı bir eşek.
  • آن یکی پران شده در لا مکان ** وین یکی در کاهدان همچون سگان‏
  • Biri Lâmekân âleminde uçmakta, öbürü köpekler gibi samanlıkta kalakalmış!
  • با زبان معنوی گل با جعل ** این همی‏گوید که ای گنده بغل‏
  • Gül, hâl diliyle bokböceğine şu sözleri söyleyip durmaktadır: “Ey koltuğu kokmuş,
  • گر گریزانی ز گلشن بی‏گمان ** هست آن نفرت کمال گلستان‏
  • Gül bahçesinden kaçıyorsun ama bu nefretin gülistanın kemaline delâlet eder.
  • غیرت من بر سر تو دور باش ** می‏زند کای خس از اینجا دور باش‏
  • Benim gayretim, senin başına dikilmiş bir yasakçıdır. Ey bayağı mahlûk, buradan uzak ol.” Gül bokböceğine şöyle bağırmaktadır: