- 
		   ورنه کی کردی به یک چوبی هنر ** موسیی فرعون را زیر و زبر   85
 
		    - Öyle olmasaydı bir tek Musa, bir tek sopa ile Firavunun altını üstüne getirebilir miydi?
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ورنه کی کردی به یک نفرین بد ** نوح شرق و غرب را غرقاب خود
 
		    - Öyle olmasaydı Nuh, bir beddua ile doğuyu batıyı sulara gark edebilir miydi?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بر نکندی یک دعای لوط راد ** جمله شهرستانشان را بی مراد
 
		    - İhsan ve kerem sahibi Lût, zalimlerin şehirlerini perişan eyleyebilir, yerlere batırabilir miydi?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گشت شهرستان چون فردوسشان ** دجلهی آب سیه رو بین نشان
 
		    - Cennete benzeyen şehirleri Karasu Diclesi oldu. Git de gör.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    سوی شامست این نشان و این خبر ** در ره قدسش ببینی در گذر
 
		    - Bu Karasu Şam tarafındadır. Kudüs’e giderken yolda görürsün.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   صد هزاران ز انبیای حقپرست ** خود بهر قرنی سیاستها بدست   90
 
		    - Hakk’a tapan yüz binlerce peygamber yüzünden her devirde nice azaplar oldu.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گر بگویم وین بیان افزون شود ** خود جگر چه بود که کهها خون شود
 
		    - Söylesem uzun sürer. Ciğerde ne oluyor ki? Dağlar bile kan kesilir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خون شود کهها و باز آن بفسرد ** تو نبینی خون شدن کوری و رد
 
		    - Dağlar kan kesilir de sonra yine donar, kalır. Sen bu kan oluşu görmezsin, çünkü körsün, kötüsün… Bu görüşten ne kadar uzaksın!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    طرفه کوری دوربین تیزچشم ** لیک از اشتر نبیند غیر پشم
 
		    - Bu kör, ne şaşılacak şey kördür; uzağı görür, gözü de keskin. Fakat yalnız devedeki yükü görür.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مو بمو بیند ز صرفه حرص انس ** رقص بی مقصود دارد همچو خرس
 
		    - İnsan hırsından her şeyi kıldan kıla görür, bilir ama oynayıp salınmasında hayır yoktur, bu oynayış şerle doludur.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   رقص آنجا کن که خود را بشکنی ** پنبه را از ریش شهوت بر کنی   95
 
		    - Benliğini kıracak yerde oyna, salın da şehvet yarasının üstündeki pamuğu çek, kopar.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    رقص و جولان بر سر میدان کنند ** رقص اندر خون خود مردان کنند
 
		    - Erler, meydanda oynar, dolanır, kendi kanları içinde raks ederler.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون رهند از دست خود دستی زنند ** چون جهند از نقص خود رقصی کنند
 
		    - Varlıklarından kurtuldular mı ellerini çarpar… Noksanlarından ayrıldılar mı raksa girerler.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مطربانشان از درون دف میزنند ** بحرها در شورشان کف میزنند
 
		    - Çalgıcıları, içlerinden def çalar… Denizler, onların coşkunluğunu görüp köpürür.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تو نبینی لیک بهر گوششان ** برگها بر شاخها هم کفزنان
 
		    - Sen görmezsin ama onların gayretinden yapraklar bile dalların üstünde el çırpar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   تو نبینی برگها را کف زدن ** گوش دل باید نه این گوش بدن   100
 
		    - Dalların el çırpışını görmüyorsun değil mi? Buna can kulağı gerek… Ten kulağıyla duyulmaz ki.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گوش سر بر بند از هزل و دروغ ** تا ببینی شهر جان با فروغ
 
		    - Baş kulağını alaya, yalana, dolana kapa da aydın can şehrini gör.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    سر کشد گوش محمد در سخن ** کش بگوید در نبی حق هو اذن
 
		    - Muhammed’in kulağı, sözlerin iç yüzünü duyar. Allah, ona Kuran da “ Kulağın ta kendisi” der.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    سر به سر گوشست و چشم است این نبی ** تازه زو ما مرضعست او ما صبی
 
		    - Bu peygamber baştanbaşa kulaktır, gözdür. Onun merhameti sütninedir, biz de onun süt emer çocuklarıyız.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    این سخن پایان ندارد باز ران ** سوی اهل پیل و بر آغاز ران
 
		    - Bu sözün sonu gelmez. Sen yine o fil hikâyesine dön, yine o hikâyeye başla da onu anlat.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  بقیهی قصهی متعرضان پیلبچگان
 
		  - Fil yavrularına dokunanlar hikâyesinin sonu
 
	        
	      
	       
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   هر دهان را پیل بویی میکند ** گرد معدهی هر بشر بر میتند   105
 
		    - Fil onların her birinin ağızlarını koklamakta… Hepsinin midelerinin etrafın da dönüp dolaşmakta.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تا کجا یابد کباب پور خویش ** تا نماید انتقام و زور خویش
 
		    - Yavrusunu kim kebap edip yemişse, bularak öç almağa, kuvvetini göstermeye çalışmaktaydı.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گوشتهای بندگان حق خوری ** غیبت ایشان کنی کیفر بری
 
		    - Sen de Allah kullarının etlerini yemekte, onların aleyhinde bulunup günah kazanmaktasın.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هان که بویای دهانتان خالقست ** کی برد جان غیر آن کو صادقست
 
		    - Kendinize gelin, sizin ağzınızı koklayan da Allah’tır. Doğrudan başka kim canını kurtarabilir?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    وای آن افسوسیی کش بویگیر ** باشد اندر گور منکر یا نکیر
 
		    - Bir adamın kabirde ağzını koklayan Münkir yahut Nekir olursa yazıklar olsun o acımağa değer kişiye!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   نه دهان دزدیدن امکان زان مهان ** نه دهان خوش کردن از دارودهان   110
 
		    - O ulu meleklerden ne ağzını gizlemeye imkân var, ne güzel kokularla iyi bir hale getirmeye çare.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آب و روغن نیست مر روپوش را ** راه حیلت نیست عقل و هوش را
 
		    - Mezara girene, onlara yaltaklanmak mümkün değil; akıl, fikir için hileye sapmaya yol yok!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چند کوبد زخمهای گرزشان ** بر سر هر ژاژخا و مرزشان
 
		    - Saçma sapan söyleyen adamın başına gürzleri iner, pençeleri batar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گرز عزرائیل را بنگر اثر ** گر نبینی چوب و آهن در صور
 
		    - Azrail’in sopasını, demirini gözünle görmüyorsan gürzünün eserine bak!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هم بصورت مینماید گه گهی ** زان همان رنجور باشد آگهی
 
		    - Bazı zamanlar suret bakımından da görünür de onun için yalnız hasta, bunu anlar, duyar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   گوید آن رنجور ای یاران من ** چیست این شمشیر بر ساران من   115
 
		    - O hasta, dostlar, der; bu tepenin üstünde duran kılıç nedir ki?
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ما نمیبینیم باشد این خیال ** چه خیالست این که این هست ارتحال
 
		    - Dinleyenler de “Biz öyle bir şey görmüyoruz. Bu, hayalden ibaret” derler. Hâlbuki ne hayali? Göçme zamanı bu!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چه خیالست این که این چرخ نگون ** از نهیب این خیالی شد کنون
 
		    - Ne hayali bu? Bu aşağılık felek bile bunun korkusuyla hayal haline geldi. 
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گرزها و تیغها محسوس شد ** پیش بیمار و سرش منکوس شد
 
		    - Ölüm haline gelen hastanın önünde gürzlerle kılıçlar his âlemine girdiler.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    او همیبیند که آن از بهر اوست ** چشم دشمن بسته زان و چشم دوست
 
		    - O, bu kılıçların ona çekildiğini görür. Fakat ondan başka düşmanın gözü de bağlıdır, dostun gözü de…
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   حرص دنیا رفت و چشمش تیز شد ** چشم او روشن گه خونریز شد   120
 
		    - Dünya hırsı gitti de o yüzden hastanın gözü kuvvetlendi; gözü, kan dökme zamanı aydınlandı.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مرغ بیهنگام شد آن چشم او ** از نتیجهی کبر او و خشم او
 
		    - Kibrinin, hışmının yüzünden gözü, vakitsiz öten horoza döndü.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    سر بریدن واجب آید مرغ را ** کو بغیر وقت جنباند درا
 
		    - Vakitsiz çan çalan, vakitsiz öten horozun başını kesmek vaciptir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هر زمان نزعیست جزو جانت را ** بنگر اندر نزع جان ایمانت را
 
		    - Her an, canının bir cüz’ü ölüm halindedir. Her an can verme zamanındadır. Can verme ânında imanını gör, gözet!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    عمر تو مانند همیان زرست ** روز و شب مانند دینار اشمرست
 
		    - Ömrün, altın kesesine benzer, geceyle gündüz de para sayan adamdır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   میشمارد میدهد زر بی وقوف ** تا که خالی گردد و آید خسوف   125
 
		    - Bilmeden, anlamadan sayar durur, nihayet kese boşalır, ay tutulur.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گر ز که بستانی و ننهی بجای ** اندر آید کوه زان دادن ز پای
 
		    - Dağdan alsan da yerine koymasan dağ bile yerin de kalmaz, yok olur gider.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    پس بنه بر جای هر دم را عوض ** تا ز واسجد واقترب یابی غرض
 
		    - Şu halde her an yerine karşılık koy ki: “Secde et de yaklaş” ayetinin maksadı neyse bulasın.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    در تمامی کارها چندین مکوش ** جز به کاری که بود در دین مکوش
 
		    - Bütün işlere böyle çalışma, dindeki işten başka iş için savaşma.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    عاقبت تو رفت خواهی ناتمام ** کارهاات ابتر و نان تو خام
 
		    - Sonra sonunda tamamlamadan geçip gidersin. İşlerin sona ermez, ekmeğin de ham kalır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   وان عمارت کردن گور و لحد ** نه به سنگست و به چوب و نه لبد   130
 
		    - O mezarını lâhdini yapma işi taşla, tahtayla, kilimle, keçeyle olmaz.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بلک خود را در صفا گوری کنی ** در منی او کنی دفن منی
 
		    - Kendine gönülde bir mezar kazman, onun benliğinin önünde bu benliği görmen gerektir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خاک او گردی و مدفون غمش ** تا دمت یابد مددها از دمش
 
		    - Onun toprağı olman, gamına gömülmen lâzım ki nefesin, nefesinden yardımlara nail olsun, nefesin kutlu ve tesirli bir hale gelsin.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گورخانه و قبهها و کنگره ** نبود از اصحاب معنی آن سره
 
		    - Mezara türbe yapmak, üstüne kubbe kurmak, mana sahiplerine makbul değildir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بنگر اکنون زنده اطلسپوش را ** هیچ اطلس دست گیرد هوش را
 
		    - Bir bak da gör, diri iken atlaslara bürünen kişinin aklını o ipekler, o atlaslar hiç fazlalaştırır, onun reyine isabet verir mi?