English    Türkçe    فارسی   

4
2105-2154

  • گفت این بار ار کنم من مشغله ** کاردها بر من زنید آن دم هله 2105
  • Dedi ki: “Bunu bir daha dalar da söylersem hemen o anda beni bıçaklayın!
  • حق منزه از تن و من با تنم ** چون چنین گویم بباید کشتنم
  • Allah, tenden münezzehtir... Benimse tenim var. Böyle söylediğim zaman öldürülmem lazım!
  • چون وصیت کرد آن آزادمرد ** هر مریدی کاردی آماده کرد
  • O hür er, bu tavsiyede bulununca her derviş bir bıçak hazırladı.
  • مست گشت او باز از آن سغراق زفت ** آن وصیتهاش از خاطر برفت
  • Bayezid, yine o koca kadehi dikip sarhoş oldu... Tavsiyeleri aklından çıktı.
  • نقل آمد عقل او آواره شد ** صبح آمد شمع او بیچاره شد
  • Meze geldi... Aklı avare oldu; sabah geldi, mumu çaresiz kaldı!
  • عقل چون شحنه‌ست چون سلطان رسید ** شحنه‌ی بیچاره در کنجی خزید 2110
  • Akıl şahneye benzer... Sultan gelince biçare şahne bir bucağa büzüldü!
  • عقل سایه‌ی حق بود حق آفتاب ** سایه را با آفتاب او چه تاب
  • Akıl Allah gölgesidir, Allah güneş... Gölge, güneşe karşı dayanır, durabilir mi hiç?
  • چون پری غالب شود بر آدمی ** گم شود از مرد وصف مردمی
  • Peri ve cin, insana üstün olunca insandaki insanlık sıfatı kaybolur...
  • هر چه گوید آن پری گفته بود ** زین سری زان آن سری گفته بود
  • Ne söylerse o peri söyler... Cin tutmuş adam söyler ama hakikatte o sözler, cinindir, perinindir!
  • چون پری را این دم و قانون بود ** کردگار آن پری خود چون بود
  • Perinin bile yolu yordamı böyle olursa o perinin Allah’ı nasıl olur?
  • اوی او رفته پری خود او شده ** ترک بی‌الهام تازی‌گو شده 2115
  • Varlığı gider insan peri kesilir... İlhama nail olmayan Türk Arapça konuşmaya başlar!
  • چون به خود آید نداند یک لغت ** چون پری را هست این ذات و صفت
  • Fakat kendine gelince hiçbir lügat bilmez. Peri de bile böyle bir varlık, böyle bir sıfat olduktan sonra,
  • پس خداوند پری و آدمی ** از پری کی باشدش آخر کمی
  • Artık perinin ve insanın Allah’ı, nasıl olur da periden aşağı olur?
  • شیرگیر ار خون نره شیر خورد ** تو بگویی او نکرد آن باده کرد
  • Aslanı bile tutacak derecede sarhoş olup yiğitleşen kişi, kalkar da erkek aslanın sütünü emerse sen artık bu işi o yapmadı, şarap yaptı dersin!
  • ور سخن پردازد از زر کهن ** تو بگویی باده گفتست آن سخن
  • Eski altınlardan söz düzer, mükemmel söz söylerse yine dersin ki o sözü de şarap söylemiştir!
  • باده‌ای را می‌بود این شر و شور ** نور حق را نیست آن فرهنگ و زور 2120
  • Şarapta bile bu zor, bu kuvvet olursa Allah nurunda olmaz mı hiç?
  • که ترا از تو به کل خالی کند ** تو شوی پست او سخن عالی کند
  • Allah nuru, seni tamamı ile senden alır... Sen aşağılarsın, onun sözü üstün olur.
  • گر چه قرآن از لب پیغامبرست ** هر که گوید حق نگفت او کافرست
  • Kuran, gerçi Peygamber’in dudağından çıkar ama kim Allah söylemedi derse kâfirdir.
  • چون همای بی‌خودی پرواز کرد ** آن سخن را بایزید آغاز کرد
  • Kendinden geçiş hüması uçmaya başlayınca Bayezid yine o söze koyuldu.
  • عقل را سیل تحیر در ربود ** زان قوی‌تر گفت که اول گفته بود
  • Aklı şaşkınlık seli kaptı götürdü... O sözü evvelce söylediğinden daha zorlu söyledi.
  • نیست اندر جبه‌ام الا خدا ** چند جویی بر زمین و بر سما 2125
  • “Hırkamda, varlığımda Allahtan başka bir şey yok... Yerde gökte nice bir arayıp durursun?” dedi.
  • آن مریدان جمله دیوانه شدند ** کاردها در جسم پاکش می‌زدند
  • Dervişler deli divane oldular... Bıçaklarını tertemiz bedenine sapladılar.
  • هر یکی چون ملحدان گرده کوه ** کارد می‌زد پیر خود را بی ستوه
  • Her biri Girdekûh mülhitleri gibi pervasızca pirlerine bıçak saplamaya koyuldular.
  • هر که اندر شیخ تیغی می‌خلید ** بازگونه از تن خود می‌درید
  • Fakat şeyhe kılıç vuranın kılıcı, tersine dönüyor kendisini yaralıyordu.
  • یک اثر نه بر تن آن ذوفنون ** وان مریدان خسته و غرقاب خون
  • O hünerli şeyhin vücudunda bir eser bile görünmüyordu. Fakat dervişler perişan oldular, kanlara battılar.
  • هر که او سویی گلویش زخم برد ** حلق خود ببریده دید و زار مرد 2130
  • Boynuna bıçak saplayanın kendi boynu kesildi, ağlaya inleye yıkılıp öldü.
  • وآنک او را زخم اندر سینه زد ** سینه‌اش بشکافت و شد مرده‌ی ابد
  • Göğsünü yaralayanın göğsü yarıldı, ebedi bir surette geberip gitti.
  • وآنک آگه بود از آن صاحب‌قران ** دل ندادش که زند زخم گران
  • O sahipkıranın mertebesini bilen ise onu yaralamaya hiç yeltenmedi, böyle şeye gönül vermedi.
  • نیم‌دانش دست او را بسته کرد ** جان ببرد الا که خود را خسته کرد
  • Yarı aklı onun elini bağladı; canını kurtardı... Yoksa oda kendisini perişan ederdi.
  • روز گشت و آن مریدان کاسته ** نوحه‌ها از خانه‌شان برخاسته
  • Sabah oldu o dervişler eksilmişti... Evlerinden bir feryat-ı figan yüceldi.
  • پیش او آمد هزاران مرد و زن ** کای دو عالم درج در یک پیرهن 2135
  • Bayezid huzuruna binlerce kadın, erkek üşüştü. Dediler ki: “Ey iki âlemi de gömleğe sığdıran er!
  • این تن تو گر تن مردم بدی ** چون تن مردم ز خنجر گم شدی
  • Senin şu bedenin insan bedeni olsaydı insanların bedenleri gibi hançer yaraları ile mahvolur giderdi.
  • با خودی با بی‌خودی دوچار زد ** با خود اندر دیده‌ی خود خار زد
  • Kendisinden olan kendinden geçmişe gelip çattı... Kendisinde olan, kendi gözüne diken batırdı.
  • ای زده بر بی‌خودان تو ذوالفقار ** بر تن خود می‌زنی آن هوش دار
  • Ey kendinde olmayanlara Zülfikar vuran, aklını başına al, o Zülfikarı sen, kendi kendine vurmaktasın.
  • زانک بی‌خود فانی است و آمنست ** تا ابد در آمنی او ساکنست
  • Çünkü kendinden gecen fânidir, kurtulmuştur... Ebedi olarak emniyet bucağında oturur.
  • نقش او فانی و او شد آینه ** غیر نقش روی غیر آن جای نه 2140
  • Sureti fânidir; o bir ayna kesilmiştir... O aynada başkalarının yüzünden gayrı bir şey görünmez.
  • گر کنی تف سوی روی خود کنی ** ور زنی بر آینه بر خود زنی
  • Tuh der tükürürsen kendi yüzüne tükürmüş olursun... Aynaya vurursan yine kendine vurursun.
  • ور ببینی روی زشت آن هم توی ** ور ببینی عیسی و مریم توی
  • Orada çirkin bir surat görürsen gördüğünde sensin... İsa ve Meryem’i görürsen yine gördüklerin senden ibarettir.
  • او نه اینست و نه آن او ساده است ** نقش تو در پیش تو بنهاده است
  • O ne budur, ne o... her şeyden arı durudur... Yalnız senin önüne senin suretini kor.
  • چون رسید اینجا سخن لب در ببست ** چون رسید اینجا قلم درهم شکست
  • Söz buraya gelince dudak yumuldu... Kalem buraya gelince kırıldı, durdu!
  • لب ببند ار چه فصاحت دست داد ** دم مزن والله اعلم بالرشاد 2145
  • Fasahat el verdi ama dudağını yum, sus; Allah, doğruyu daha iyi bilir!
  • برکنار بامی ای مست مدام ** پست بنشین یا فرود آ والسلام
  • Ey daimi sarhoş, sen dam kenarındasın... Ya otur, ya aşağıya in vesselam!
  • هر زمانی که شدی تو کامران ** آن دم خوش را کنار بام دان
  • Ne vakit muradına erersen o hoş zaman dam kıyısına gelişindir, böyle bil bunu.
  • بر زمان خوش هراسان باش تو ** هم‌چو گنجش خفیه کن نه فاش تو
  • İyi zamanda kork... O zamanı define gibi sakla, açığa vurma.
  • تا نیاید بر ولا ناگه بلا ** ترس ترسان رو در آن مکمن هلا
  • Açığa vurma da sevgiye ansızın bir bela gelip çatmasın... Kendine gel de o gizlilik yerinde korka korka yürü.
  • ترس جان در وقت شادی از زوال ** زان کنار بام غیبست ارتحال 2150
  • Neşeli zamanda neşenin geçip gitmesinden korkarsın... İşte bu, gayp damından canın göçüp gitmesidir.
  • گر نمی‌بینی کنار بام راز ** روح می‌بیند که هستش اهتزاز
  • Sır damının kenarını, sen görmüyorsun ruh görüyor da tir tir titriyor.
  • هر نکالی ناگهان کان آمدست ** بر کنار کنگره‌ی شادی بدست
  • Ansızın gelip çatan her belâ, neşe damının korkuluğu kıyısında gelip çatmıştır.
  • جز کنار بام خود نبود سقوط ** اعتبار از قوم نوح و قوم لوط
  • İnsan, damın kenarında olmadıkça düşmez Nuh ve Lût kavimlerine bak da ibret al.
  • بیان سبب فصاحت و بسیارگویی آن فضول به خدمت رسول علیه‌السلام
  • O boşboğazın Rasul aleyhisselâm huzurunda fasih söz söylemesinin ve çok konuşmasının sebebi
  • پرتو مستی بی‌حد نبی ** چون بزد هم مست و خوش گشت آن غبی
  • Peygamber’in hadsiz sarhoşluğundan o aptala bir ışık vurmuş, onu neşelendirmiş, sarhoş etmişti.