English    Türkçe    فارسی   

4
2370-2419

  • ور تو در کشتی روی بر یم روان ** ساحل یم را همی بینی دوان 2370
  • Gemiye binersin; gemi hareket etti mi deniz kıyısını yürüyor görürsün!
  • گر تو باشی تنگ‌دل از ملحمه ** تنگ بینی جمله دنیا را همه
  • Bir savaştan, bir çekişten canın daralırsa bütün dünyayı dar görürsün!
  • ور تو خوش باشی به کام دوستان ** این جهان بنمایدت چون گلستان
  • Dostların dilediği gibi hoşluğa erersen, gönlün hoş olursa bu âlem, sana gül bahçesi görünür.
  • ای بسا کس رفته تا شام و عراق ** او ندیده هیچ جز کفر و نفاق
  • Nice kişiler, ta Şam' a Irak' a kadar gittiler de oralarda kâfirlikten, münafıklıktan başka bir şey görmediler.
  • وی بسا کس رفته تا هند و هری ** او ندیده جز مگر بیع و شری
  • Nice kişiler, ta Hint ülkesine, Herat şehrine dek vardılar da oralarda alış verişten başka bir şey bulamadılar!
  • وی بسا کس رفته ترکستان و چین ** او ندیده هیچ جز مکر و کمین 2375
  • Niceler, Türkistan’a, Çin’e vardılar da oralarda hileden, tuzaktan başka bir şey görmediler!
  • چون ندارد مدرکی جز رنگ و بو ** جمله‌ی اقلیمها را گو بجو
  • Sefere giden renkten, kokudan başka bir şey göremezse söyle ona: Bütün iklimleri dolaşsın; hep bunu görür.
  • گاو در بغداد آید ناگهان ** بگذرد او زین سران تا آن سران
  • Öküz Bağdat’a geliverir... Bir ucundan öbür ucuna kadar şehri dolaşır...
  • از همه عیش و خوشیها و مزه ** او نبیند جز که قشر خربزه
  • Bütün o yaşayıştan, o güzelliklerden, o lezzetlerden ancak ve ancak sokaklardaki karpuz kabuğunu görür!
  • که بود افتاده بر ره یا حشیش ** لایق سیران گاوی یا خریش
  • Öküzün yahut eşeğin seyrine layık olan şey, sokaklara atılan samanlarla yolarda biten otlardır!
  • خشک بر میخ طبیعت چون قدید ** بسته‌ی اسباب جانش لا یزید 2380
  • Tabiat mıhına kurumuş et gibi asılı kalan kişinin canı, sebeplere bağlanmıştı... Bundan ötesini göremez.
  • وان فضای خرق اسباب و علل ** هست ارض الله ای صدر اجل
  • Ey başköşede oturan ulu kişi, sebeplerin kalktığı ova, Allah’ın geniş yeryüzüdür.
  • هر زمان مبدل شود چون نقش جان ** نو به نو بیند جهانی در عیان
  • Orada can, her an suret değiştirir... Her an yeniden yeniye ve apaçık bir alem görür.
  • گر بود فردوس و انهار بهشت ** چون فسرده‌ی یک صفت شد گشت زشت
  • Fakat bir sıfata kapılmış, o sıfatla donup kalmış kişiye, cennette, cennet ırmaklarının kıyısında, olsa orası yine kötü ve çirkin görünür!
  • بیان آنک هر حس مدرکی را از آدمی نیز مدرکاتی دیگرست کی از مدرکات آن حس دگر بی‌خبرست چنانک هر پیشه‌ور استاد اعجمی کار آن استاد دگر پیشه‌ورست و بی‌خبری او از آنک وظیفه‌ی او نیست دلیل نکند کی آن مدرکات نیست اگر چه به حکم حال منکر بود آن را اما از منکری او اینجا جز بی‌خبری نمی‌خواهیم درین مقام
  • İnsanın her duygusu, başka şeyler duyar ve öbür duygunun duyduklarından bihaberdir. Nitekim her usta sanatkâr da, başka bir sanatta usta olan sanatkârın sanatına acemidir, o sanattan bihaberdir. Fakat bir duygunun, öbür duyguların vazifesinden bihaber olması, öbür duyguların olmadığına delil değildir ki, her duygu öbür duygulara vazifesini, her sanatkâr, öbür sanatkârların sanatını hal bakımından inkâr eder. Eder ama burada inkâr eder demekteki maksadımız, o duyguyu, o sanatı bilmez demektir.
  • چنبره‌ی دید جهان ادراک تست ** پرده‌ی پاکان حس ناپاک تست
  • Cihanı görme çerçeven anlayışıncadır... Pak kişilerin sence perde ardında olması, onları görmemen, pis duygundandır.
  • مدتی حس را بشو ز آب عیان ** این چنین دان جامه‌شوی صوفیان 2385
  • Bir zaman duygunu görüş suyuyla yıka... Sofilerin çamaşır yıkamaları budur, böyledir... Bunu böyle bil.
  • چون شدی تو پاک پرده بر کند ** جان پاکان خویش بر تو می‌زند
  • Sen temizlendin mi perde yırtılır... Pak kişilerin canları sana görünmeye başlar.
  • جمله عالم گر بود نور و صور ** چشم را باشد از آن خوبی خبر
  • Bütün âlem nurla, suretlerle dolsa o güzellikten ancak göz haberdar olur.
  • چشم بستی گوش می‌آری به پیش ** تا نمایی زلف و رخساره‌ی به تیش
  • Gözünü yumar da bir güzelin zülfünü, yüzünü görmek için kulağını açarsan,
  • گوش گوید من به صورت نگروم ** صورت ار بانگی زند من بشنوم
  • Kulak der ki: Ben sureti göremem... Ancak suret, bir ses verirse o sesi duyarım.
  • عالمم من لکی اندر فن خویش ** فن من جز حرف و صوتی نیست بیش 2390
  • Bilirim, bilirim ama kendime ait olan şeyleri bilirim... Bana ait şey de harften, sesten başka bir şey değildir.
  • هین بیا بینی ببین این خوب را ** نیست در خور بینی این مطلوب را
  • Kendine gel, hadi ey burun... Şu güzeli gör, desen imkânı yok; burunda bu kabiliyet yoktur.
  • گر بود مشک و گلابی بو برم ** فن من اینست و علم و مخبرم
  • Sana der ki: Mis yahut gülsuyu olursa koklarım... Benim işim budur, bilgim bu kadardır.
  • کی ببینم من رخ آن سیم‌ساق ** هین مکن تکلیف ما لیس یطاق
  • Ben o baldırı gümüşe benzeyen güzeli nasıl görürüm? Aklını başını devşir de yapamayacağım şeyi teklif etme bana!
  • باز حس کژ نبیند غیر کژ ** خواه کژ غژ پیش او یا راست غژ
  • İğri duyguda iğriden başka bir şey göremez... Onun önüne ister eğri getir, ister doğru.
  • چشم احول از یکی دیدن یقین ** دانک معزولست ای خواجه معین 2395
  • Hocam şaşı göz bil ki tek göremez.
  • تو که فرعونی همه مکری و زرق ** مر مرا از خود نمی‌دانی تو فرق
  • Sen de Firavunsun... Tepeden tırnağa kadar hile ve riyadan ibaretsin... Onun beni kendinden farklı görmemektesin.
  • منگر از خود در من ای کژباز تو ** تا یکی تو را نبینی تو دوتو
  • A iğri görüşlü, sen bana kendi gözünle bakma, benim gözümle bak da biri, iki görme!
  • بنگر اندر من ز من یک ساعتی ** تا ورای کون بینی ساحتی
  • Bana, bir an olsun benim gözümle bak da varlıktan öte bir meydan gör.
  • وا رهی از تنگی و از ننگ و نام ** عشق اندر عشق بینی والسلام
  • Darlıktan da kurtul, addan, şöhretten de... Aşk içinden aşk gör vesselam.
  • پس بدانی چونک رستی از بدن ** گوش و بینی چشم می‌داند شدن 2400
  • Bil ki beden çerçevesinden kurtuldun mu kulağın da göz olur, burnun da.
  • راست گفتست آن شه شیرین‌زبان ** چشم گرد مو به موی عارفان
  • O tatlı dilli padişah doğru söylemiştir: Ariflerin her kılı göz kesilir.
  • چشم را چشمی نبود اول یقین ** در رحم بود او جنین گوشتین
  • Göz evvelce göz değildi... O, rahimde bir et parçasından ibaretti.
  • علت دیدن مدان پیه ای پسر ** ورنه خواب اندر ندیدی کس صور
  • Yağ parçası görmeye sebep olmaz oğlum... Öyle olsaydı hiç kimse rüyada görülen şeyleri göremezdi.
  • آن پری و دیو می‌بیند شبیه ** نیست اندر دیدگاه هر دو پیه
  • Mesela şeytan ve peri de görür... Fakat ikisinin gözünde yağ parçasına benzer bir şey yoktur.
  • نور را با پیه خود نسبت نبود ** نسبتش بخشید خلاق ودود 2405
  • Nurun yağla ne münasebeti var? Fakat yaratıcı sevgi ihsan edici Allah bu münasebeti bağışlamıştır işte!
  • آدمست از خاک کی ماند به خاک ** جنیست از نار بی‌هیچ اشتراک
  • İnsan topraktan yaratılmıştır, fakat toprağa benzemez ki... Cinlerin ateşle bir münasebeti yoktur; fakat onlar da ateşten yaratılmışlardır.
  • نیست مانندای آتش آن پری ** گر چه اصلش اوست چون می‌بنگری
  • Perinin aslı ateştir; fakat dikkat edersen ateşe hiç benzemez.
  • مرغ از بادست و کی ماند به باد ** نامناسب را خدا نسبت به داد
  • Kuş, havadan yaratılmış olmakla beraber havaya nereden benzer? Allah, münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.
  • نسبت این فرعها با اصلها ** هست بی‌چون ار چه دادش وصلها
  • Bu feri’lerin asıllarıyla münasebeti vardır... Allah onlara bu münasebeti vermiştir; fakat bu münasebete akıl ermez, keyfiyeti bilinmez!
  • آدمی چون زاده‌ی خاک هباست ** این پسر را با پدر نسبت کجاست 2410
  • İnsan hiçbir değeri olmayan topraktan meydana gelmiştir... Fakat bu oğlun, babası ile ne münasebeti var?
  • نسبتی گر هست مخفی از خرد ** هست بی‌چون و خرد کی پی برد
  • Bir münasebeti varsa bile akıldan gizlidir, keyfiyetine akıl ermez; akıl nereden bu münasebeti izleyecek bulacak?
  • باد را بی چشم اگر بینش نداد ** فرق چون می‌کرد اندر قوم عاد
  • Yele göz vermemiş olsaydı Ad kavmini nasıl fark ederdi?
  • چون همی دانست مومن از عدو ** چون همی دانست می را از کدو
  • Mümini nasıl olur da düşmandan ayırt eder... Şarabı, nasıl olur da testiden fark ederdi?
  • آتش نمرود را گر چشم نیست ** با خلیلش چون تجشم کردنیست
  • Nemrut’un yaktığı ateşe göz olmasaydı Halil’e nasıl olur da, kendisini zahmetlere sokup saygı gösterirdi?
  • گر نبودی نیل را آن نور و دید ** از چه قبطی را ز سبطی می‌گزید 2415
  • Nil’in gözü olmasaydı, görmeseydi, Kıpti ile İsrail oğullarını nasıl ayırt edebilirdi?
  • گرنه کوه و سنگ با دیدار شد ** پس چرا داود را او یار شد
  • Dağda taşta görüş yoktu da nasıl Davut’a yar oldu?
  • این زمین را گر نبودی چشم جان ** از چه قارون را فرو خورد آنچنان
  • Bu yeryüzünün can gözü yoktu da Karun’u neden öyle sömürüp yuttu?
  • گر نبودی چشم دل حنانه را ** چون بدیدی هجر آن فرزانه را
  • Hannane direğinin gönül gözü olmasaydı o tek kişinin, o eşsiz erin ayrılığını görür müydü?
  • سنگ‌ریزه گر نبودی دیده‌ور ** چون گواهی دادی اندر مشت در
  • Kırık taşlar, görmeselerdi avuç içinde nasıl şahadet ederlerdi?