English    Türkçe    فارسی   

4
3495-3544

  • که بود که قفل این دل وا شود ** زشت را در بزم خوبان جا شود 3495
  • Dua et de belki bu gönlün kilidi açılır... çirkin, güzeller meclisinde yer alır.
  • مسخی از تو صاحب خوبی شود ** یا بلیسی باز کروبی شود
  • Çarpılmış kişi dua bereketiyle güzelleşir... yahut da bir şeytan, yeniden melek olur!
  • یا بفر دست مریم بوی مشک ** یابد و تری و میوه شاخ خشک
  • Yahut da kuru dal, Meryem’in elindeki kuvvetle misler kokar, yaş bir hale gelir, meyve verir!
  • سبطی آن دم در سجود افتاد و گفت ** کای خدای عالم جهر و نهفت
  • İsrailoğlu o anda secdeye kapandı da dedi ki: Ey Tanrı, ey aşikâr ve gizli işleri bilen!
  • جز تو پیش کی بر آرد بنده دست ** هم دعا و هم اجابت از توست
  • Kul, senden başka kimin huzurunda el kavuşturur? Dua da senden, duayı kabul etmede senden!
  • هم ز اول تو دهی میل دعا ** تو دهی آخر دعاها را جزا 3500
  • Önce duaya meyil veren de sensin... sonradan duayı kabul eden de sen!
  • اول و آخر توی ما در میان ** هیچ هیچی که نیاید در بیان
  • Evvel de sensin, âhır da sen... bizse arada söze bile gelmeyecek hiçin hiçi!   
  • این چنین می‌گفت تا افتاد طشت ** از سر بام و دلش بیهوش گشت
  • Böyle söylenip dururken nihayet leğeni damdan düştü... gönlü kendinden geçti.
  • باز آمد او به هوش اندر دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
  • Dua ederken tekrar kendisine geldi... "İnsan, ancak çalıştığını elde eder!"
  • در دعا بود او که ناگه نعره‌ای ** از دل قبطی بجست و غره‌ای
  • O dua ile meşgulken Kıpti'nin yüreği coştu. Ansızın bir nara attı, bir kükredi.
  • که هلا بشتاب و ایمان عرضه کن ** تا ببرم زود زنار کهن 3505
  • Dedi ki: "Durma, hemen bana iman ederken ne diyeceğini öğret de derhal eski zünnarımı keseyim!
  • آتشی در جان من انداختند ** مر بلیسی را به جان بنواختند
  • Canıma bir ateştir saldılar... bir şeytana , candan bir iltifattır ettiler.
  • دوستی تو و از تو ناشکفت ** حمدلله عاقبت دستم گرفت
  • Senin dostunum seni görmeden duramam... Allahya hamt olsun bu dostluk, nihayet elimi tuttu.
  • کیمیایی بود صحبتهای تو ** کم مباد از خانه‌ی دل پای تو
  • Sohbetlerin bir kimya idi herhalde... gönül evinden ayağın eksik olmasın!
  • تو یکی شاخی بدی از نخل خلد ** چون گرفتم او مرا تا خلد برد
  • Sen cennet fidanından bir daldın... ona yapıştım da beni cennete dek götürdü.
  • سیل بود آنک تنم را در ربود ** برد سیلم تا لب دریای جود 3510
  • Bedenimi kapıp götüren bir seldi... bu sel, beni de lûtuf ve ihsan denizinin kıyısına dek iletti.
  • من به بوی آب رفتم سوی سیل ** بحر دیدم در گرفتم کیل کیل
  • Su ümidiyle sele doğru gittim; fakat denizi gördüm, kile kile inciler elde ettim."
  • طاس آوردش که اکنون آب‌گیر ** گفت رو شد آبها پیشم حقیر
  • İsrailoğlu ona hadi, şimdi su al diye tas getirdi. Kıpti dedi ki: Yürü git sular gözümde hor hakîr oldu.
  • شربتی خوردم ز الله اشتری ** تا به محشر تشنگی ناید مرا
  • Allah müminleri satın aldı sırrından bir şerbet içtim ki artık kıyamete kadar susamam ben!
  • آنک جوی و چشمه‌ها را آب داد ** چشمه‌ای در اندرون من گشاد
  • Irmaklara kaynaklara su ihsan eden, içimde bir kaynaktır coşturdu!
  • این جگر که بود گرم و آب‌خوار ** گشت پیش همت او آب خوار 3515
  • Ciğerim susuzluktan yanıp kavrulmakta, su istemekteydi... şimdi öyle bir himmete nail oldu ki suyu hakir görmede!
  • کاف کافی آمد او بهر عباد ** صدق وعده‌ی کهیعص
  • Kaf hâ yâ ayn sâd vadindeki doğruluğa delil olarak Allah, Kâfi adının "Kef"i oldu.
  • کافیم بدهم ترا من جمله خیر ** بی‌سبب بی‌واسطه‌ی یاری غیر
  • Kâfiyim, sana bütün hayırları, sebepsiz, başkasının yardımını vasıta etmeden veririm.
  • کافیم بی‌نان ترا سیری دهم ** بی‌سپاه و لشکرت میری دهم
  • Kâfiyim, seni ekmeksiz tutuyorum... ordusuz, askersiz sana beylik, padişahlık ihsan ederim...
  • بی‌بهارت نرگس و نسرین دهم ** بی‌کتاب و اوستا تلقین دهم
  • Bahar olmadığı halde sana nergis ve ağustos gülü verir; kitapsız ustasız sana bilgiler belletirim...
  • کافیم بی داروت درمان کنم ** گور را و چاه را میدان کنم 3520
  • Kâfiyim, ilaçsız sıhhat verir; mezarı, kuyuyu meydan haline getiririm...
  • موسیی را دل دهم با یک عصا ** تا زند بر عالمی شمشیرها
  • Musa'ya bütün âlemin başına indirsin diye bir sopa verir; kuvvet kudret bağlarım...
  • دست موسی را دهم یک نور و تاب ** که طپانچه می‌زند بر آفتاب
  • Musa'nın eline bir nur, bir parlaklık veririm ki güneşe bile tokat atar!
  • چوب را ماری کنم من هفت سر ** که نزاید ماده مار او را ز نر
  • Sopayı yedi başlı yılan haline getiririm... hem öyle bir yılan ki erkek bir yılanın belinden gelmemiş, dişi bir yılandan doğmamış.
  • خون نیامیزم در آب نیل من ** خود کنم خون عین آبش را به فن
  • Nil suyuna kan karıştırmam; kudretimle suyunu kan haline getiririm.
  • شادیت را غم کنم چون آب نیل ** که نیابی سوی شادیها سبیل 3525
  • Nil suyu gibi neşeni gam haline getiririm de bir daha neşeye yol bulamazsın.
  • باز چون تجدید ایمان بر تنی ** باز از فرعون بیزاری کنی
  • Sonra tekrar imanını yeniledim mi yine Firavundan bezersin.
  • موسی رحمت ببینی آمده ** نیل خون بینی ازو آبی شده
  • Görürsün ki rahmet Musa'sı gelmiş... kan gibi görünen Nil, onun yüzünden su olmuş!
  • چون سر رشته نگه داری درون ** نیل ذوق تو نگردد هیچ خون
  • İçten ipin ucunu bırakmazsan zevk Nil'in hiç kan kesilmez.
  • من گمان بردم که ایمان آورم ** تا ازین طوفان خون آبی خورم
  • Ben, iman edeyim de bu kan tufanından bir su içeyim diyordum.
  • من چه دانستم که تبدیلی کند ** در نهاد من مرا نیلی کند 3530
  • Ben ne bilirdim ki Allah beni değiştirecek, gönlümü başka bir hale koyacak da beni Nil yapacak!
  • سوی چشم خود یکی نیلم روان ** برقرارم پیش چشم دیگران
  • Başkalarının gözünde eskisi gibiyim ama benim gözüme akıp duran bir Nil görünmede!
  • هم‌چنانک این جهان پیش نبی ** غرق تسبیحست و پیش ما غبی
  • Nitekim bu âlem de Peygamberin gözüne tespihe gark olmuş görünmede... bize göreyse aptalca durup duruyor.
  • پیش چشمش این جهان پر عشق و داد ** پیش چشم دیگران مرده و جماد
  • Onun gözüne bu âlem aşk ve ihsanla dolmuş görünüyor; başkasının gözüne ise ölü ve cansız.
  • پست و بالا پیش چشمش تیزرو ** از کلوخ و خشت او نکته شنو
  • Yukarı olsun, aşağı olsun onca her yer, hızlı hızlı yürümede... o, taştan topraktan nükteler duymada!
  • با عوام این جمله بسته و مرده‌ای ** زین عجب‌تر من ندیدم پرده‌ای 3535
  • Halbuki halka bunların hepsi kapalı... her şey ölü görünmede... ben, bundan daha ziyade şaşılacak bir perde görmedim.
  • گورها یکسان به پیش چشم ما ** روضه و حفره به چشم اولیا
  • Bütün mezarlar bizce bir. Fakat velilerin gözünde kimisi cennet bahçesi, kimisi cehennem çukuru!
  • عامه گفتندی که پیغامبر ترش ** از چه گشتست و شدست او ذوق‌کش
  • Halk, Peygamber ekşi suratlı; neden böyle niye zevki yok ki derlerdi.
  • خاص گفتندی که سوی چشمتان ** می‌نماید او ترش ای امتان
  • İleri gelenlerse derlerdi ki: Sizin gözünüze öyle görünüyor o.
  • یک زمان درچشم ما آیید تا ** خنده‌ها بینید اندر هل اتی
  • Bir zamancağız bizim gözümüzle bakın da "Heletâ" daki gülüşleri görün hele!
  • از سر امرود بن بنماید آن ** منعکس صورت بزیر آ ای جوان 3540
  • O ters şey, armut ağacının üstünde öyle görünür... a genç ağaçtan in de bak!
  • آن درخت هستی است امرودبن ** تا بر آنجایی نماید نو کهن
  • O armut ağacı, varlık ağacıdır... sen orada oldukça sana yeni şey eski görünür.
  • تا بر آنجایی ببینی خارزار ** پر ز کزدمهای خشم و پر ز مار
  • O ağacın üstünde oldukça âlem pis bir dikenlik, kızgın akreplerle, yılanlarla dopdolu bir yer görünür.
  • چون فرود آیی ببینی رایگان ** یک جهان پر گل‌رخان و دایگان
  • Fakat ağaçtan inersen derhal âlemi gül yüzlü dilberlerle, dadılarla, tayalarla dolu görürsün!
  • حکایت آن زن پلیدکار کی شوهر را گفت کی آن خیالات از سر امرودبن می‌نماید ترا کی چنینها نماید چشم آدمی را سر آن امرودبن از سر امرودبن فرود آی تا آن خیالها برود و اگر کسی گوید کی آنچ آن مرد می‌دید خیال نبود و جواب این مثالیست نه مثل در مثال همین قدر بس بود کی اگر بر سر امرودبن نرفتی هرگز آنها ندیدی خواه خیال خواه حقیقت
  • Kötü karının, kocasına o görünen kötü hayaller, armut ağacının üstünden adamın gözüne öyle görünür.. aşağıya in de hayaller gitsin demesi. Birisi, o adamın gördüğü hayal değildi ki derse şu cevabı veririz: Bu misaldir, mesel değil. Misalin bu kadar oluşu da kâfi. Eğer armut ağacına çıkmasaydı ister hayal olsun, ister hakikat gördüklerini görmeyecekti ya!
  • آن زنی می‌خواست تا با مول خود ** بر زند در پیش شوی گول خود
  • Bir kadın oynaşı ile aptal kocasının gözü önünde sevişip buluşmak istiyordu.