English    Türkçe    فارسی   

1
1435-1444

  • Hâl güzel bir gelinin cilvesidir; makam ise o gelinle halvet olup vuslatına erişmektir. 1435
  • حال چون جلوه ست ز آن زیبا عروس ** وین مقام آن خلوت آمد با عروس‌‌
  • Gelinin cilvesini padişahta görür, başkaları da. Fakat onunla vuslat, ancak aziz padişaha mahsustur.
  • جلوه بیند شاه و غیر شاه نیز ** وقت خلوت نیست جز شاه عزیز
  • Gelin, havassa da cilve eder, avama da. Ama onunla halvete giren ancak padişahtır.
  • جلوه کرده خاص و عامان را عروس ** خلوت اندر شاه باشد با عروس‌‌
  • Sûfîler içinde hâl ehli çoktur, fakat aralarında makam sahibi nadirdir.
  • هست بسیار اهل حال از صوفیان ** نادر است اهل مقام اندر میان‌‌
  • Ömer, elçiye can menzillerini söyledi, ruh seferlerini anlattı.
  • از منازلهای جانش یاد داد ** وز سفرهای روانش یاد داد
  • Zamandan dışarı olan, zamana sığmayan bir zamandan, azamete mensup kutsiyet makamından, 1440
  • وز زمانی کز زمان خالی بده ست ** وز مقام قدس که اجلالی بده ست‌‌
  • Ruh simurgunun, bu âleme gelmeden önceki geniş uçuşlarından bahsetti.
  • وز هوایی کاندر او سیمرغ روح ** پیش از این دیده ست پرواز و فتوح‌‌
  • Ruhun, o âlemde bir uçuşu, ufukları aşıyordu; iştiyak çekenlerin ümitlerinden de ileri gidiyordu, hırslarından da!
  • هر یکی پروازش از آفاق بیش ** وز امید و نهمت مشتاق بیش‌‌
  • Ömer, o yabancı çehreli zatı tam dost buldu, canının Tanrı sırlarını dilediğini anladı.
  • چون عمر اغیار رو را یار یافت ** جان او را طالب اسرار یافت‌‌
  • Şeyh, kâmildi, talibin de tam bir isteği vardı. Yolcu çevikti, at da kapıdaydı.
  • شیخ کامل بود و طالب مشتهی ** مرد چابک بود و مرکب درگهی‌‌