English    Türkçe    فارسی   

1
1451-1460

  • Gülün kulağına bir şey söyledi, güldürdü. Taşın kulağına bir şey söyledi, akik ve maden haline getirdi.
  • گفت در گوش گل و خندانش کرد ** گفت با سنگ و عقیق کانش کرد
  • Cisme bir ayet okudu, can oldu. Güneşe bir şey söyledi, parladı.
  • گفت با جسم آیتی تا جان شد او ** گفت با خورشید تا رخشان شد او
  • Sonra yine güneşin kulağına korkunç bir şey üfler, yüzüne yüzlerce perde iner.
  • باز در گوشش دمد نکته‌‌ی مخوف ** در رخ خورشید افتد صد کسوف‌‌
  • O kelâm sahibi Tanrı, bulutun kulağına bir şey okur; gözünden misk gibi yaşlar akıtır.
  • تا به گوش ابر آن گویا چه خواند ** کاو چو مشک از دیده‌‌ی خود اشک راند
  • Toprağın kulağına ne söyledi ki murakebeye vardı, dalgın bir halde kaldı! 1455
  • تا به گوش خاک حق چه خوانده است ** کاو مراقب گشت و خامش مانده است‌‌
  • Tereddüt içinde kalan, hayretlere düşen kişinin kulağına da Hak, bir muamma söylemiştir.
  • در تردد هر که او آشفته است ** حق به گوش او معما گفته است‌‌
  • Bu suretle onu iki şüphe arasında hapseder. “Ey yardımı istenen Tanrı! Şunu mu yapayım, bunu mu?” der.
  • تا کند محبوسش اندر دو گمان ** آن کنم کاو گفت یا خود ضد آن‌‌
  • İki şıktan birini üstün tutar, üstün tuttuğunu yaparsa o da yine Hak’tandır.
  • هم ز حق ترجیح یابد یک طرف ** ز آن دو یک را بر گزیند ز آن کنف‌‌
  • Can aklının tereddüt içinde bocalamasını istemezsen o pamuğu can kulağına tıkma,
  • گر نخواهی در تردد هوش جان ** کم فشار این پنبه اندر گوش جان‌‌
  • Ki Tanrı’nın o muammalarını anlayasın, gizlice ve açıkça söylenen sözleri idrak edesin. 1460
  • تا کنی فهم آن معماهاش را ** تا کنی ادراک رمز و فاش را