English    Türkçe    فارسی   

1
158-167

  • Halayıktan hikâye yoluyla dostların ahvalini sormaktaydı.
  • ز ان کنیزک بر طریق داستان ** باز می‌‌پرسید حال دوستان‌‌
  • Kız, bütün sırlarını hekime açıkça söylemekte, kendi durağından, efendilerinden, şehrinden ve şehrinin dışından bahsetmekteydi.
  • با حکیم او قصه‌‌ها می‌‌گفت فاش ** از مقام و خاجگان و شهر تاش‌‌
  • Hekim, kızın anlatmasına kulak vermekte, nabzına ve nabzının atmasına dikkat etmekteydi. 160
  • سوی قصه گفتنش می‌‌داشت گوش ** سوی نبض و جستنش می‌‌داشت هوش‌‌
  • Nabzı, kimin adı anılınca atarsa cihanda gönlünün istediği odur(diyordu).
  • تا که نبض از نام کی گردد جهان ** او بود مقصود جانش در جهان‌‌ا ن‌‌
  • Memleketindeki dostlarını saydı, döktü. Ondan sonra diğer bir memleketi andı.
  • دوستان شهر او را بر شمرد ** بعد از آن شهری دگر را نام برد
  • “Memleketinden çıkınca en evvel hangi memlekette bulundun?”dedi.
  • گفت چون بیرون شدی از شهر خویش ** در کدامین شهر بوده ستی تو بیش‌‌
  • Kız bir şehrin adını söyleyip geçti. Fakat yüzünün rengi, nabzının atması başkalaşmadı.
  • نام شهری گفت وز آن هم در گذشت ** رنگ روی و نبض او دیگر نگشت‌‌
  • Efendileri ve şehirleri birer birer saydı; o yerleri, yurtları, oralarda geçirdiği zamanları, tuz, ekmek yediği kişileri tekrar tekrar söyledi. 165
  • خواجگان و شهرها را یک به یک ** باز گفت از جای و از نان و نمک‌‌
  • Şehir şehir, ev ev saydı döktü, kızın ne damarı oynadı, ne çehresi sarardı.
  • شهر شهر و خانه خانه قصه کرد ** نی رگش جنبید و نی رخ گشت زرد
  • Hekim şeker gibi Semerkand şehrini soruncaya kadar kızın nabzı tabiî haldeydi fazla atmıyordu.
  • نبض او بر حال خود بد بی‌‌گزند ** تا بپرسید از سمرقند چو قند