English    Türkçe    فارسی   

1
1842-1851

  • Ateş, İbrahim’e kale olup da Nemrut’un kalbinden duman çıkartmadı mı?
  • آتش ابراهیم را نی قلعه بود ** تا بر آورد از دل نمرود دود
  • Dağ, Yahya’yı kendisine çağırarak ona kastedenleri taşlarıyla paralayıp sürmedi mi?
  • کوه یحیی را نه سوی خویش خواند ** قاصدانش را به زخم سنگ راند
  • Ey Yahya! Kaç, bana gel de keskin kılıçlardan seni kurtarayım, demedi mi? “ dedi” diye cevap verdi.
  • گفت ای یحیی بیا در من گریز ** تا پناهت باشم از شمشیر تیز
  • Dudunun tacire veda edip uçması
  • وداع کردن طوطی خواجه را و پریدن‌‌
  • Dudu ona hoşa gider bir iki nasihat verdi, sonra “Allahaısmarladık, artık ayrılık zamanı geldi” dedi. 1845
  • یک دو پندش داد طوطی بی‌‌نفاق ** بعد از آن گفتش سلام الفراق‌‌
  • Efendisi dedi ki: “Allah selâmet versin git. Sen bana yeni bir yol gösterdin”.
  • خواجه گفتش فی أمان الله برو ** مر مرا اکنون نمودی راه نو
  • Tacir, kendi kendine dedi ki: Bu bana nasihatti. Onun yolunu tutayım, o yol aydın bir yol.
  • خواجه با خود گفت کاین پند من است ** راه او گیرم که این ره روشن است‌‌
  • Benim canım neden dududan aşağı olsun? Can dediğin de böyle iyi bir iz izlemeli.”
  • جان من کمتر ز طوطی کی بود ** جان چنین باید که نیکو پی بود
  • Halkın, bir kişiyi ululamasının ve halk tarafından parmakla gösterilmenin kötülüğü
  • مضرت تعظیم خلق و انگشت نمای شدن‌‌
  • Ten kafese benzer. Girenlerin, çıkanların, insanla dostluk edenlerin aldatmasıyla can bedende dikendir.
  • تن قفس شکل است تن شد خار جان ** در فریب داخلان و خارجان‌‌
  • Bu, “Ben senin sırdaşın olayım” der. Öbürü “Hayır, senin akranın, emsalin benim”der. 1850
  • اینش گوید من شوم هم راز تو ** و آنش گوید نی منم انباز تو
  • Bu der ki: “Varlık âleminde güzellik fazilet, iyilik ve cömertlik bakımından senin gibi hiçbir kimse yok.”
  • اینش گوید نیست چون تو در وجود ** در جمال و فضل و در احسان و جود