English    Türkçe    فارسی   

1
200-209

  • Padişah, o ay yüzlüyü kuyumcuya bahşetti, o iki sohbet müştakını birbirine çift etti. 200
  • شه بدو بخشید آن مه روی را ** جفت کرد آن هر دو صحبت جوی را
  • Altı ay kadar murat alıp murat verdiler. Bu suretle o kız da tamamen iyileşti.
  • مدت شش ماه می‌‌راندند کام ** تا به صحت آمد آن دختر تمام‌‌
  • Ondan sonra hekim, kuyumcuya bir şerbet yaptı, kuyumcu içti, kızın karşısında erimeye başladı.
  • بعد از آن از بهر او شربت بساخت ** تا بخورد و پیش دختر می‌‌گداخت‌‌
  • Hastalık yüzünden kuyumcunun güzelliği kalmayınca kızın canı, onun derdinden azat oldu, ondan vazgeçti.
  • چون ز رنجوری جمال او نماند ** جان دختر در وبال او نماند
  • Kuyumcu, çirkinleşip hastalanınca, yüzü sararıp solunca kızın gönlü de yavaş yavaş ondan soğudu.
  • چون که زشت و ناخوش و رخ زرد شد ** اندک اندک در دل او سرد شد
  • Ancak zahirî güzelliğe ait bulunan aşklar aşk değildir. Onlar nihayet bir âr olur. 205
  • عشقهایی کز پی رنگی بود ** عشق نبود عاقبت ننگی بود
  • Keşke kuyumcu baştanbaşa ayıp ve âr olsaydı, tamamıyla çirkin bulunsaydı da başına bu kötü hal gelmeseydi!
  • کاش کان هم ننگ بودی یک سری ** تا نرفتی بر وی آن بد داوری‌‌
  • Kuyumcunun gözünden ırmak gibi kanlar aktı, yüzü canına düşman kesildi.
  • خون دوید از چشم همچون جوی او ** دشمن جان وی آمد روی او
  • Tavus kuşunun kanadı, kendisine düşmandır. Nice padişahlar vardır ki kuvvet ve azametleri helâklerine sebep olmuştur.
  • دشمن طاوس آمد پر او ** ای بسی شه را بکشته فر او
  • Kuyumcu, ”Ben o ahuyum ki göbeğimin miskinden dolayı bu avcı, benim saf kanımı dökmüştür.
  • گفت من آن آهوم کز ناف من ** ریخت این صیاد خون صاف من‌‌