English    Türkçe    فارسی   

1
2284-2293

  • Şeyhi, can sanır, ceset çıkar ama tâlip, kendi iyi niyeti yüzünden öyle bir makama erişir ki...
  • او به قصد نیک خود جایی رسد ** گر چه جان پنداشت و آن آمد جسد
  • Hali, tıpkı gece ortasında kıble arayana benzer. Kıble bulunmasa bile namazı caizdir. 2285
  • چون تحری در دل شب قبله را ** قبله نی و آن نماز او روا
  • Dâvacı ve yalancı şeyhin can kıtlığı gizlidir. Fakat bizdeki ekmek kıtlığı meydanda.
  • مدعی را قحط جان اندر سر است ** لیک ما را قحط نان بر ظاهر است‌‌
  • Niçin bunu, dâvacı şeyh gibi gizleyelim? Neden fayda olmadığı halde utanıp arlanarak can çekişelim?”
  • ما چرا چون مدعی پنهان کنیم ** بهر ناموس مزور جان کنیم‌‌
  • Bedevinin, karısına sabretmesini buyurması ve ona sabır ve yoksulluğun faziletini söylemesi
  • صبر فرمودن اعرابی زن خود را و فضیلت صبر و فقر بیان کردن با زن‌‌
  • Kocası dedi ki: “Daha ne vakte kadar gelir ve mahsul arayıp duracaksın; zaten ömrümüzden ne kaldı ki? Çoğu geçip gitti.
  • شوی گفتش چند جویی دخل و کشت ** خود چه ماند از عمر افزون‌‌تر گذشت‌‌
  • Akıllı kişi, artığa, eksiğe bakmaz; çünkü ikisi de sel gibi geçer.
  • عاقل اندر بیش و نقصان ننگرد ** ز آن که هر دو همچو سیلی بگذرد
  • Sel ister sâf olsun, ister bulanık... Mademki baki değildir, ondan bahsetme? 2290
  • خواه صاف و خواه سیل تیره رو ** چون نمی‌‌پاید دمی از وی مگو
  • Bu âlemde binlerce canlı, sıkıntısız, hoş bir halde yaşamakta, geçinip gitmektedir.
  • اندر این عالم هزاران جانور ** می‌‌زید خوش عیش بی‌‌زیر و زبر
  • Üveyk kuşu, geceki rızkı henüz meydanda olmadığı halde ağaçta Tanrıya şükreder.
  • شکر می‌‌گوید خدا را فاخته ** بر درخت و برگ شب ناساخته‌‌
  • Bülbül “Ey duaya icabet eden Tanrı, rızık hususunda itimadımız sana” diye Tanrıya hamdeyler.
  • حمد می‌‌گوید خدا را عندلیب ** کاعتماد رزق بر تست ای مجیب‌‌