English    Türkçe    فارسی   

1
3005-3014

  • Gönlü ışık yakmayı, şûlelenmeyi öğrenmiş olan kişiyi güneş bile yakamaz. 3005
  • چون دلش آموخت شمع افروختن ** آفتاب او را نیارد سوختن‌‌
  • Tanrı; doğması, batması muayyen olan güneş hakkında “Doğduğu ve battığı zaman onların mağaralarına vurmaz; o mağara hiç güneş yüzü görmezdi”demiştir.
  • گفت حق در آفتاب منتجم ** ذکر تزاور کذا عن کهفهم‌‌
  • Bir cüzü, külle ulaşırsa o cüz’ün yanında diken bile, gül gibi baştanbaşa letafet kesilir.
  • خار جمله لطف چون گل می‌‌شود ** پیش جزوی کاو سوی کل می‌‌رود
  • Tanrı’yı ululamak, yüceltmek, nasıl olur? Kendini, varlığını horlamak, toprak mesabesinde tutmakla.
  • چیست تعظیم خدا افراشتن ** خویشتن را خوار و خاکی داشتن‌‌
  • Tanrıyı tevhid etmeyi öğrenmek nedir? Kendini tek Tanrı önünde yakıp yok etmek.
  • چیست توحید خدا آموختن ** خویشتن را پیش واحد سوختن‌‌
  • Gündüz gibi şûlelenip parlamayı diliyorsan geceye benzeyen varlığını yak! 3010
  • گر همی‌‌خواهی که بفروزی چو روز ** هستی همچون شب خود را بسوز
  • Varlığını o varlığı meydana getirenin varlığında bakırı kimya içinde eritir, yok eder gibi eritir, yok eder gibi erit, yok et (de altın ol)
  • هستی‌‌ات در هست آن هستی نواز ** همچو مس در کیمیا اندر گداز
  • Sen, sıkı sıkıya ben’e, yapışmış ( yokluğu ve birliğe ulaşmış) sın. Bütün bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, ikilikten meydana çıkıyor.
  • در من و ما سخت کرده ستی دو دست ** هست این جمله‌‌ی خرابی از دو هست‌‌
  • Ava giden aslan, kurt ve tilki
  • رفتن گرگ و روباه در خدمت شیر به شکار
  • Bir aslan, bir kurt, bir tilki avlanmak için dağlara düşmüşler.
  • شیر و گرگ و روبهی بهر شکار ** رفته بودند از طلب در کوهسار
  • Birbirlerine yardım ederek av hayvanlarını adamakıllı yakalamayı, onların yolunu kesmeyi kurmuşlardı.
  • تا به پشت همدگر بر صیدها ** سخت بر بندند بار قیدها