English    Türkçe    فارسی   

1
3979-3988

  • Tanrı’nın nakışını yine Tanrı eliyle kır; sevgilinin camına sevgilinin taşını at!”
  • نقش حق را هم به امر حق شکن ** بر زجاجه‌‌ی دوست سنگ دوست زن‌‌
  • Kâfir bu sözü işitti, gönlünde öyle bir nur zuhur etti ki zünnarını kesti. 3980
  • گبر این بشنید و نوری شد پدید ** در دل او تا که زناری برید
  • “Ben, cefa tohumunu ekmiştim, seni başka türlü sanıyordum.
  • گفت من تخم جفا می‌‌کاشتم ** من ترا نوعی دگر پنداشتم‌‌
  • Halbuki sen Tanrı huylu bir teraziymişsin, hattâ her terazinin oku senmişsin!
  • تو ترازوی احد خو بوده‌‌ای ** بل زبانه‌‌ی هر ترازو بوده‌‌ای‌‌
  • Meğer sen benim soyum sopummuşsun; meğer çırağımın, dinimin aydınlığı senmişsin!
  • تو تبار و اصل و خویشم بوده‌‌ای ** تو فروغ شمع کیشم بوده‌‌ای‌‌
  • Ben o görür göz arayan çırağın kulu, kölesiyim ki senin çırağın da ondan nurlanmış, aydınlanmıştır...
  • من غلام آن چراغ چشم جو ** که چراغت روشنی پذرفت از او
  • Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder. 3985
  • من غلام موج آن دریای نور ** که چنین گوهر بر آرد در ظهور
  • Bana kelime-i şahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanın en yücesi gördüm” dedi.
  • عرضه کن بر من شهادت را که من ** مر ترا دیدم سرافراز زمن‌‌
  • Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kişiye yakın kimse de âşıkçasına dine yüz tuttular, müslüman oldular.
  • قرب پنجه کس ز خویش و قوم او ** عاشقانه سوی دین کردند رو
  • Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı.
  • او به تیغ حلم چندین حلق را ** وا خرید از تیغ و چندین خلق را