English    Türkçe    فارسی   

1
402-411

  • Ta ki o çayırdan, onu geri çeke ve otlaktan yine yük altına getire.
  • تا که روزش واکشد ز ان مرغزار ** وز چراگاه آردش در زیر بار
  • Keşki Eshâb-ı Kehf gibi yahut Nuh’un gemisi gibi bu ruhu koruyaydı.
  • کاش چون اصحاب کهف این روح را ** حفظ کردی یا چو کشتی نوح را
  • Da bu fikir, bu göz ve kulak; şu uyanıklık ve akıl tufanından kurtulaydı.
  • تا از این طوفان بیداری و هوش ** وارهیدی این ضمیر چشم و گوش‌‌
  • Dünyada nice Eshab-ı Kehf vardır ki bu zamanda senin yanı başında ve önündedir. 405
  • ای بسی اصحاب کهف اندر جهان ** پهلوی تو پیش تو هست این زمان‌‌
  • Mağara da, dost da onunla terennüm etmektir. Ne fayda, senin gözünde ve kulağında mühür var?
  • غار با او یار با او در سرود ** مهر بر چشم است و بر گوشت چه سود
  • Halifenin Leylâ’yı görmesi
  • قصه‌‌ی دیدن خلیفه لیلی را
  • Halife, Leylâ’ya dedi ki: ”Sen o musun ki Mecnun, senin aşkından perişan oldu ve kendini kaybetti.
  • گفت لیلی را خلیفه کان توی ** کز تو مجنون شد پریشان و غوی‌‌
  • Sen başka güzellerden güzel değilsin. ” Leyla, “Sus, çünkü sen Mecnun değilsin” diye cevap verdi.
  • از دگر خوبان تو افزون نیستی ** گفت خامش چون تو مجنون نیستی‌‌
  • Uyanık olan daha ziyade uykudadır. Onun uyanıklığı uykusundan beterdir.
  • هر که بیدار است او در خواب‌‌تر ** هست بیداریش از خوابش بتر
  • Canımız Hak ile uyanık olmazsa uyanıklık, bizim için iki dağ arasındaki boğaz ve geçit gibidir. 410
  • چون به حق بیدار نبود جان ما ** هست بیداری چو در بندان ما
  • Canın; her gün hayalin tekmesini yemeden, ziyandan, faydadan, elden çıkarma, kaybetme korkusundan.
  • جان همه روز از لگدکوب خیال ** وز زیان و سود وز خوف زوال‌‌