English    Türkçe    فارسی   

1
442-451

  • Bir koku alıp onun şükrünü eda etmeyen kimse, küfranı nimet etmiş ve kendi burnunu mahveylemiştir.
  • چون که بویی برد و شکر آن نکرد ** کفر نعمت آمد و بینیش خورد
  • Hem şükret, hem şükredenlere kul ol. Onların huzurunda ölerek ebedî hayat kazan!
  • شکر کن مر شاکران را بنده باش ** پیش ایشان مرده شو پاینده باش‌‌
  • Vezir gibi sermayeyi, yol vuruculuktan edinme. Tanrı kullarını namazdan menetme.
  • چون وزیر از ره زنی مایه مساز ** خلق را تو بر میاور از نماز
  • O kâfir vezir, din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasına sarımsak karıştırmıştı! 445
  • ناصح دین گشته آن کافر وزیر ** کرده او از مکر در لوزینه سیر
  • Vezirin hilesini aklı eren Hıristiyanların anlaması
  • فهم کردن حاذقان نصارا مکر وزیر را
  • Zevk sahibi olanlar onun sözünde acılık karışmış bir tat sezdiler.
  • هر که صاحب ذوق بود از گفت او ** لذتی می‌‌دید و تلخی جفت او
  • O, garezle karışık lâtif sözler söylemekte, gül sulu şeker şerbetinin içine zehir dökmekteydi.
  • نکته‌‌ها می‌‌گفت او آمیخته ** در جلاب قند زهری ریخته‌‌
  • Sözünün dış yüzü, yolda çevik ol, diyordu. Ardından da cana, gevşek ol demekteydi.
  • ظاهرش می‌‌گفت در ره چیست شو ** وز اثر می‌‌گفت جان را سست شو
  • Gümüşün dışı ak ve berraksa da el ve elbise ondan katran gibi bir hale hale gelir.
  • ظاهر نقره گر اسپید است و نو ** دست و جامه می سیه گردد ازو
  • Ateş, kıvılcımlarıyla kızıl çehreli görünürse de onun yaptığı işin sonundaki karanlığa bak! 450
  • آتش ار چه سرخ روی است از شرر ** تو ز فعل او سیه کاری نگر
  • Yıldırım, bakışta saf bir nurdan ibaret görünür; (fakat) göz nurunu çalmak (gözü kamaştırmak) onun hassasıdır.
  • برق اگر نوری نماید در نظر ** لیک هست از خاصیت دزد بصر