English    Türkçe    فارسی   

1
489-498

  • Sen güçleştirilmişle, kolaylaştırılmışı, birbirinden ayırt et; bunun yüzünü de sonuna nazaran gör, onun yüzünü de sonuna nazaran.”
  • تو معسر از میسر باز دان ** عاقبت بنگر جمال این و آن‌‌
  • Bir tomarda da; “Bir üstat ara. Akıbeti görme hassasını nesepte (şunun bunun soyundan gelmiş olmakta ve bununla öğünende) bulamazsın. 490
  • در یکی گفته که استادی طلب ** عاقبت بینی نیابی در حسب‌‌
  • Her çeşit din sâlikleri üstat aramaksızın, peygamberlere tâbi olmaksızın işlerin akıbetlerini gördüler, kendi akıllarınca netice hakkında istidlâllerde bulundular da bu yüzden hata ve dalâlete düştüler.
  • عاقبت دیدند هر گون ملتی ** لاجرم گشتند اسیر زلتی‌‌
  • Akıbet görme; elle dokunmuş, örülmüş değildir. Böyle olsaydı dinlerde nasıl ayrılık olurdu?” demişti.
  • عاقبت دیدن نباشد دست‌‌باف ** ور نه کی بودی ز دینها اختلاف‌‌
  • Bir tanesinde demişti ki: “Usta da sensin; çünkü ustayı da sen tanırsın.
  • در یکی گفته که استا هم تویی ** ز انکه استا را شناسا هم تویی‌‌
  • Er ol, erlerin maskarası olma; kendi başının çaresine bak sersemleşme.”
  • مرد باش و سخره‌‌ی مردان مشو ** رو سر خود گیر و سر گردان مشو
  • Bir diğerinde; “Bunların hepsi birdir. İki gören kimse şaşı adamcağızdır” demiş. 495
  • در یکی گفته که این جمله یکی است ** هر که او دو بیند احول مردکی است‌‌
  • Bir tomarda da; “Yüz, nasıl bir olur, bunu kim düşünür, meğerki deli olsun!
  • در یکی گفته که صد یک چون بود ** این کی اندیشد مگر مجنون بود
  • Bunların her biri, öbürünün zıddıdır. Gayrı zehirle şeker nice bir olur?
  • هر یکی قولی است ضد همدگر ** چون یکی باشد یکی زهر و شکر
  • Zehirden de, şekerden de geçmedikçe vahdet bahçesinden nice koku alabilirsin? demişti.
  • تا ز زهر و از شکر در نگذری ** کی تو از گلزار وحدت بر بری‌‌