English    Türkçe    فارسی   

1
542-551

  • Niceye dek “ben âlemi zapt edeyim, bu cihanı kendi varlığımla doldurayım” dersin?
  • چند گویی من بگیرم عالمی ** این جهان را پر کنم از خود همی‌‌
  • Dünyayı baştanbaşa kar kaplasa güneşin harareti, bir görünüşte onu eritir.
  • گر جهان پر برف گردد سربه‌‌سر ** تاب خور بگدازدش با یک نظر
  • O vezirin vebalini de, daha onun gibi yüz binlercesinin vebalini de Tanrı bir kıvılcımla yok eder.
  • وزر او و صد وزیر و صد هزار ** نیست گرداند خدا از یک شرار
  • O, aslı olmayan hayalleri, tamamıyla hikmet yapar; o, zehirli suyu şerbet haline getirir. 545
  • عین آن تخییل را حکمت کند ** عین آن زهر آب را شربت کند
  • O zan ve şüphe doğuran sözleri, hakikat ve yakîn haline getirir. Kin ve adavet sebeplerinden dostluk ve muhabbet belirtir.
  • آن گمان انگیز را سازد یقین ** مهرها رویاند از اسباب کین‌‌
  • İbrahim’i ateş içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selâmeti yapar.
  • پرورد در آتش ابراهیم را ** ایمنی روح سازد بیم را
  • Onun sebep yakıcılığına hayranım. Onun hayallerinde Sofestâî gibiyim!
  • از سبب سوزیش من سودایی‌‌ام ** در خیالاتش چو سوفسطایی‌‌ام‌‌
  • Hıristiyanları azdırmak hususunda vezirin başka bir hile kurması
  • مکر دیگر انگیختن وزیر در اضلال قوم
  • O vezir kendince başka bir hile kurdu. Vaiz ve nasihati bırakıp halvete girdi.
  • مکر دیگر آن وزیر از خود ببست ** وعظ را بگذاشت و در خلوت نشست‌‌
  • Müritleri yakıp yandırdı. Tam kırk, elli gün halvette kaldı. 550
  • در مریدان در فکند از شوق سوز ** بود در خلوت چهل پنجاه روز
  • Halk onun iştiyakından, hal ve tavrı ile sözünden, sohbetinden uzak düştükleri için deli oldular.
  • خلق دیوانه شدند از شوق او ** از فراق حال و قال و ذوق او