English    Türkçe    فارسی   

1
989-998

  • Bütün bu dünya, onun mülkü olsa bu mülk, gözünde hiçbir şey değildir.
  • گر چه جمله‌‌ی این جهان ملک وی است ** ملک در چشم دل او لا شی است‌‌
  • Şu halde kalbini Min Ledün ululuğunun havasıyla doldur, ağzını da bağla, mühürle! 990
  • پس دهان دل ببند و مهر کن ** پر کنش از باد کبر من لدن‌‌
  • Çalışma da haktır, deva da haktır, dert de hak. Münkir kimse çalışmayı inkârda ısrar eder durur.”
  • جهد حق است و دوا حق است و درد ** منکر اندر نفی جهدش جهد کرد
  • Çalışmanın tevekküle tercihi
  • مقرر شدن ترجیح جهد بر توکل‌‌
  • Aslan bu yolda birçok deliller getirdi. O Cebrîler, aslanın cevabına kandılar.
  • زین نمط بسیار برهان گفت شیر ** کز جواب آن جبریان گشتند سیر
  • Tilki, geyik, tavşan ve çakal cebre inanışı ve dedikoduyu bıraktılar.
  • روبه و آهو و خرگوش و شغال ** جبر را بگذاشتند و قیل و قال‌‌
  • Bu bîatte ziyana düşmemek için kükremiş aslanla ahitlerde bulundular:
  • عهدها کردند با شیر ژیان ** کاندر این بیعت نیفتد در زیان‌‌
  • Zahmetsizce her günün kısmeti gelecek, aslanın başka bir teşebbüse ihtiyacı kalmayacaktı. 995
  • قسم هر روزش بیاید بی‌‌جگر ** حاجتش نبود تقاضای دگر
  • Kur’a kime isabet ederse günü gününe aslanın yanına sırtlan gibi o koşar, teslim olurdu.
  • قرعه بر هر که فتادی روز روز ** سوی آن شیر او دویدی همچو یوز
  • Bu kadeh dönerek tavşana gelince; tavşan haykırdı: “Niceye dek bu zulüm?”
  • چون به خرگوش آمد این ساغر به دور ** بانگ زد خرگوش کاخر چند جور
  • Aslana gitmekte geciktiğinden av hayvanlarının tavşana itiraz etmeleri
  • انکار کردن نخجیران بر خرگوش در تاخیر رفتن بر شیر
  • Hayvanlar dediler ki: “Bunca zamanlardır biz ahdimize vefa ederek can feda ettik.
  • قوم گفتندش که چندین گاه ما ** جان فدا کردیم در عهد و وفا